|
Sınıf çatışmasından ve ulus devlet olma kavgasının mitolojisinden bayram çıkar mı?

Nerdeyse her ay yeni bir bayram ortaya çıkıyor. Toplumlar, gruplar, cemaatler, etnisiteler... kendi varlıklarını topluca ortaya koymak için bayramlara ihtiyaç duyuyorlar. Bayramlar onların varlıklarını hem geleceğe taşıyor hem de genel toplum dünyası içinde onlara meşruiyet sağlıyor. Bu da onları rahatlatıyor. Var olduklarını, göründüklerini, yaşadıklarını ve geleceğe sarkarak sonsuzlaştıklarını hissediyorlar. Birey, kollektif grup kimliğiyle ortak mutluluklar içinde varlığını yaşatıyor. Bu nedenle bayramların varlığı, insanların yeryüzündeki varlığıyla neredeyse eş kabul edilir.

Peki, bir grubun, bir mesleğin, bir inancın bayramı bütün genel toplumsal varlığa dönüşmek zorunda mı? Ya da bayramlar devletleşerek herkesin olmak zorunda mı? Bu soruların cevabı önemli. Çünkü son yıllarda iki bayram devlet eliyle herkesin bayramına dönüştü. Nevruz ve Bir Mayıs bayramları devletin resmileştirme operasyonuyla bütün topluma dayatılmış durumda. Birincisi, belli bir etnik ya da kavim kendine has bir bayram olarak yeniden üretirken, bazı çevrelerde siyasal bir araç haline getirdi. Özellikle ve açıkçası PKK, Nevruzu egemen düzene karşı bir meydan okuma, yakıp yıkma ve çığlıklar atma eylemleri olarak yapılandırdı. Devlet de bunun tarih içindeki varlığını gündeme getirerek bütün millete şamil bir resmi bayram formatına dahil etti. Aynı şey aslında BİR Mayıs için de geçerli.

Bir Mayıs da modernleşme ile beraber, Batı toplumlarında başlayarak ortaya çıkan işçi sınıfının varlığını kapitalistlere göstermek ve hatırlatmak için gelişen bir bayram iken, bir başkaldırı eylem ve ideolojisi olarak da yapılandırıldı. Endüstri toplumlarında ortaya çıkan işçi sınıfının mağduriyetlerine, dışlanmalarına ve düzleştirmelerine karşı gelişen ''Ben varım, büyüğüm, haklarımı gör'' demenin sesi olmuştur. İşçi ideolojisi ve işçi sınıfının bayramına dönüşmüştür. Türkiye''de komünist, sol ve Marxistlerin kendi söylem ve ideolojilerini gövde gösterisine dönüştürdükleri bu bayram zaman zaman birçok kanlı olayların ortaya çıkmasına da neden olmuştur. Tıpkı Nevruz gibi Bir Mayısı da devlet resmileştirerek herkesin bayramı haline getirdi.

İlginç olan şey, Bir Mayıs ve Nevruz bayramlarının Müslümanlık''la da boyatılmaya çalışılmasıdır. Nevruz, Ortadoğu halklarının antik bir bayramı olarak süregelmiş. Tarih içinde Müslümanlar onu inançlarına transfer etmişler. Ancak bugün Nevruz bir etnik ve milliyetçi kimliğin varlığı ve temsilcisi olarak ortaya çıkıyor. Geç ulusalcılığın bayramı olmaya soyunuyor. Bu nedenle İslam''ın bayramları bellidir. Bunun dışında sırf meşruiyet edinmek için İslam''la bunların yorumlanmasının hiçbir manası yok. Benzer şey Bir Mayıs Bayramı için de yapılıyor. Bu bayramı da bazıları ''devrimci İslam'' sloganıyla sahiplenmeye çalışıyor. Dolayısıyla bir yandan BİR Mayıs İslamiyet''e transfer edilirken, öte yandan Bir Mayıs ya da devrimci ideolojiler İslam aracılığıyla meşruluk kazanıyor.

Devletin bayramları gün geçtikçe çoğalıyor. Devlet ya da resmileştirme eliyle herkesi bu bayramlara dahil etmek istiyorlar. Oysa bu bir ''ince ayarlı tahakküm biçimidir''. Çünkü ne Nevruz ne de Bir Mayıs herkesi temsil etmiyor. Örneğin bu iki bayrama ben inanmıyorum ve beni temsil ettiğini düşünmüyorum. Oysa resmileştirme ameliyesiyle bunlar bana da bulaşıyor. Benim gibi milyonlarca kitleye de.

Öte yandan devletimizin, ulus devletleşme ile beraber bize yüklediği bayramları var. Militarist, formel, çatık kaşlı, tehdit ve azarlayıcı, korkutucu ve disipline edici özelliklerle dolup taşan bayramlar. Türkiye demokratikleşme sürecinde bunları normalleştirmeye çalışıyor. 19 Mayıs bayramı ile ilgili MEB''in yakın zamanda yaptığı değişiklikler bunlar arasındaydı. Ancak şimdi, bir vatandaşın başvurusuyla bütün bu normalleşme süreci iptal ediliyor. Dolayısıyla Ondokuz Mayıs bayramı yine tarihi ulus devlet ''iç tehdit'' stratejisine uygun görevini yapmaya devam edecek!.

Bayramlar gruplar ve toplumlar için vardır. Bunları kendi iradeleriyle, arayışlarıyla, folklor ve gösterileriyle şiddet ve dışlamaya başvurmadıkça istedikleri gibi kutlayabilir insanlar. Onların tarih içindeki devamlılığını, terapilerini, ''kimlik muhafaza memurluğunu'' vs. yapar. Ancak sorun teşkil eden boyut, bu bayramların herkese şamil edilmesi, zorunlu hale getirilmesi ve soğuk savaş naralarını atmaya uygun imgeler üzerlerinde taşımalarıdır.

Bayramların 23 Nisan, 1 Mayıs, 19 Mayıs biçiminde rakamlarla tanımlanmasının tesadüfi olduğunu sanmıyorum. Bu rakamlaştırmalar, onların ruhlarındaki nesnelliği, mekanikliği ve teknolojik ruhsuzluğu anlatıyor. İnsani olanı ve öznelliği boyuttan çok ideolojiyi, resmiyeti, yumruk sıkmayı, tehdit etmeyi, ''biz ve onlar'' ayrışmasını....gündeme getiriyor bir yanıyla.

Kavgalardan ve savaşlardan aldığı ilhamlarla hikayelerini kurarak mitolojilerini inşa eden bayramlar gerçekten de ne kadar bayramdır? Sınıf çatışması ve ulus devlet olma savaşıdır bu kavgaların olgusal gerçekliği. Aslında modern zamanların, endüstriyel çarkların, ulus devlet olma öfkelerinin bütün hikayeleri bu sosyolojiden besleniyor. Bu nedenle modern zamanın ruhundan çıkan teknoloji, işçi, etnisite, ulus vs. ile kurgulanarak gelişen mitler, semboller ve sloganlar da oldukça içinde fazla kavga ve nefret taşıyor. Bu nedenle bunların bayramlar olarak insani sıcaklığı, coşkuyu ve evrensel varlığı içinde taşıyabilmeleri mümkün değil.

12 yıl önce
Sınıf çatışmasından ve ulus devlet olma kavgasının mitolojisinden bayram çıkar mı?
Haram kılma ya da yasak koyma yetkisi
ABD’de İsrail’e destek zayıflıyor mu?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı