|
Tanrı kamçılamak ve düşünce özgürlüğü

Din sosyoloji derslerimde hep kullandığım bir örnek var. Güney İtalya"daki bir dini ritüelle ilgili... Azizin biri kilisede uzun ritüeller faslından sonra istediklerinin karşılığını alamayınca şiddetli cezalandırma yöntemlerine başvurur. Azizleri yada İsa Oğul"u simgeleyen ikonu aşağı yukarı kaldırır, yerinden alıp atar ya da onu kamçılar. Bu davranış Batı sosyologları tarafından Tanrının cezalandırması olarak yorumlanır (Hamilton, Sociology of Religion,s.13,1995).

Batı düşüncesinde Tanrı, "insanın düşüşü" yaklaşımıyla beraber İsa oğul haline gelerek insanlaşmıştır. O nedenle kıskançlık, cezalandırma, ödüllendirme ve ayıplama gibi birçok insani özellik ona yüklenir. Bu yaklaşımlar temelde Batı ilahiyatının antik ve pagan yıllarından Hıristiyanlığa uzanan yansımalardır. Batı antik kültüründe de Tanrı bir insan gibidir. Olimpus dağlarında yaşayan ve bir birleriyle rekabet eden, savaşan, yöneten, kız kaçıran ve ateşi çalan (Promethe) insan varlıklardır. Modern düşüncede Marx başta olmak üzere bir çok düşünce adamının Tanrı insan Promethe"ye övgüler düzmesi de tesadüfi değildir. Çünkü Promethe aydınlanmayı simgeleyen ateşi yine Tanrı Zeus"tan çalarak insanlara getiren bir kahraman olarak muhayyile edilir. Hırsız Tanrı"nın bir kahraman olarak telakkisi!

İki yıl önce Fethullah Gülen Hoca efendinin özel bir sohbetinde bu konuyla bağlantılı ilginç bir konuşmaya şahit olmuştum. Hoca efendi, Amerika"ya yeni geldiğinde önemli bir Hristiyan din adamıyla tanışmış. Bu din adamı ona "efendim, Tanrının yerinde olmak istemezdim bu aralar, herkes ondan kaçıyor" mealinde şeyler söylüyor. Hoca efendi, bunları nasıl söylersin, senin gibi bir din adamına bunları söylemek yakışıyor mu diye tepki gösterir. Bunun üzerine papaz, özür dileyip üzüntülerini bildiriyor.

Bütün bunlar, en kutsal varlıklarını insan zaviyesine indirgeyerek algılayan ve daha sonra da insanlar gibi ona saldıran, alaya alan ve dalga geçen bir zihniyetin varlığını gösteriyor. Batı toplumlarında, kendi kutsallarıyla böyle bir ilişki tarzı içinde olmanın hem sosyolojik hem de tarihsel boyutları bulunmakta.

Batılıların kutsal varlıklarına ilişkin bu algıları ve yorumları, Batı-dışı toplumlar için de geliştirmeleri hem bir saldırganlığı hem de bir hegemonyayı ifade ediyor. Bir hegemonya, çünkü kendi ilişki tarzlarını ve kültürlerini "en doğru" belleyip bununla diğer toplumlara bakıyorlar. Onların da böyle bakmasını ve davranmasını istiyorlar. O nedenle, kendi kutsallarıyla alay ettikleri gibi başkalarının kutsallarıyla alay etmeyi olağan bir davranış olarak görüyorlar.

Utanmaz bir biçimde filmler, karikatürler ve Kur"an yakma eylemleriyle sergilenen bu davranışlar düşünce özgürlüğü olarak da değerlendiriliyor. Kutsallığa, kutsal nesnelere ve kutsal imgelere yönelen şiddet, düşünce özgürlüğü adıyla savunuluyor. Nilüfer Göle"nin söylediği gibi "düşünce özgürlüğü kategorisi bugün sembolik şiddetin paravanı haline" geliyor. Bu daha büyük ve yeni tartışmalara kapı açıyor.

Müslümanlar için adam öldürmek nasıl düşünce özgürlüğü kapsamına girmiyorsa, kutsallara saldırmak da girmez. Bundan dolayı, Batılıların uygar toplum olma kibrinden ve hegemonyasından vazgeçmeleri ve bu konu ile ilgili yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Tıpkı, Nilüfer Göle"nin işaret ettiği gibi: "Batı dünyası düşünce özgürlüğü ilkesini yeniden tanımlamak ve hegemonik iktidarının bir parçası olmaktan çıkarmak zorunda....bir birlerinin kutsallarıyla tanışırken, birbirlerinin tolerans eşiğini test ederken yeni bir iletişim, edep ve adap gerekiyor."

Hakikaten edep ve adabın toplumsal dilinden inşa edilen yeni bir düşünce özgürlüğüyle kültürlerin çatışmalarından ve kavgalarından uzak durabiliriz. Yoksa sonu gelmeyecek daha onlarca kültürel çatışmalarla karşı karşıya olduğumuzu şimdiden bilmemiz gerekir.

12 yıl önce
Tanrı kamçılamak ve düşünce özgürlüğü
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!