|
Ehli Sünnet’ten tekfir çıkarmak

Günümüzde Ehli Sünnet’e kendisini nispet eden tekfirci söylemlerin varlığı ile karşılaşıyoruz. Bunlar Muhammed Abduh, Mevdudi, Muhammed Hamidullah ve Hayrettin Karaman gibi alimleri modernist İslamcı diye yaftalayarak küfürle itham ediyorlar. Büyük bir körlük, cehalet ve ötekileştirme bu. Ehli Sünnet’i kabileci/grup mezhebine indirgeme tutumu. Ümmetin tarih içinde bulduğu büyük dini sosyal mukaveleyi de lekeleyen bir davranış. Bundan dolayı oldukça problemli bir yaklaşım.


Tekfircilik, İslam toplumunda Haricilik’le başlar. Hariciler iman ve amel birliğini savunurlar. Bu yaklaşımdan dolayı ameli sapmaları küfür sayarlar. Nitekim amelde meydana gelen ufak bir yanlışa/harama küfür diye bakarlar. Bunun için her çeşit vahşeti meşru görürler. Kendileri gibi inanmayan Müslümanlara kafir diyerek onların mallarına, canlarına, namusuna el uzatırlar. Hariciler, aynı zamanda kabile/hizip/grup asabiyetinin körlüğüne de saplanmış. Onlara katılmayana kafir diyorlar, öldürüyorlar. Kanları, canları ve malları helal görülüyor. Onlara katılanların ise hicret etmesini, diğer Müslümanlardan uzak durmalarını ve onları dışlamalarını istiyorlar. Kendi dışındaki herkesi rahatlıkla müşrik olmak ve kafirlikle suçluyorlar. Haricilerle ortaya çıkan tekfircilik daha sonra en dehşetli biçimde Vehhabilerde ortaya çıkar yeniden. Yine kabile asabiyeti, yine bedevilik ve yine fanatizm.

Bugün Haricilik, sapkın selefilik ve vehhabilik bileşkesine dayanan tekfircilik yüzünden büyük bir teolojik kaos yaşıyoruz. DEAŞ, bu “nihilist teoloji” ile Müslümanların mallarını, canlarını ve namuslarını kendisine helal görüyor. Yakıp yıkıyorlar. ( Son çıkan kitabım Cihad ve İsyan, -Timaş Yayınları, 2019- bu konunun tarihsel sosyolojisini ele alıyorum). İhtilaflar tefrikaya dönüşüyor. İslam toplumlarında kan ve ateş fışkırıyor!

Tekfircilik, bugün Müslümanlar için oryantalizmden, emperyalizmden ve Avrupa merkezci düşünce biçiminden daha tehlikeli. Çünkü bu düşünce akımları ve yöntemleri bizde dışardan geliyor. Onları tanımamız ve onlara karşı önlem almamız çok zor değil. Ne kadar içimize sızarlarsa sızsınlar bir biçimde onları biliriz ve onlara karşı mücadele edebiliriz. Ancak tekfircilik böyle değil. Doğrudan Müslüman toplumun içinden çıkıyor. Yine doğrudan din diyerek ve kendisini en doğru İslam diye sunarak ortaya çıkıyor. Büyük bir kibir, mutlaklaştırma ve grup asabiyetine sahip. Bunu iyi bilen oryantalistler ve emperyalistler bu yaklaşımı destekliyorlar.

En büyük tehlike, her zaman tekfirciliğe karşı panzehir olmuş ve ümmet toplumunun mutabakatını sağlamış geniş bir mezhepler koalisyonu olan ehli Sünnet vel Cemaat’ten tekfir çıkarmaktır. Çünkü İslam’ın tekfir ile iç kavgaya girmesini engelleyen en önemli İslami esasları bu mutabakat geliştirir. Tarih boyunca Haricilere, Karmatilere ve Vehhabilere karşı en makul mücadeleyi sürdüren Ehli Sünnet’tir. Tekfire de tekfirle cevap vermez. Tekfir etmeyi minimalize eder. Hatta çoğunlukla en iyi Allah bilir, Allah’ın rahmeti geniştir diyerek kucaklayıcı bir tutum benimser. Ötekileştirmez. İmam-ı Maturidi Allah’ın affedici rahmeti büyük günahlar için de geçerlidir diyor (İmam-ı Maturidi, Kitabut Tevhid, İSAM, 2015, sayfa 516). Büyük İmamımız Ebu Hanife de bu konuda oldukça titiz: “Bil ki; benim görüşüm şudur. Kıble ehli mümindir. Onları terk ettikleri herhangi bir farizadan dolayı imandan çıkmış kabul etmem. İmanla birlikte bütün farizaları işlemekle Allaha itaat eden kimse bize göre cennet ehlidir. İman ve ameli terk eden kimse ise kafir ve cehennemliktir. İmanı bulunduğu halde, farizaların bazısını terk eden kimse, günahkar mümindir.”( Ebu Hanife’nin Vasiyyeti, İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde, 1981, İstanbul: 73-76)

Ehli Sünnet vel Cemaat büyük günahlar, amel ve iman ayrılığı, cemaate ve sünnete tabi olma, günah vaz etmedikçe idarecilere itaat etme, kolay kolay insanları kafir ve münafık diye damgalamama gibi yaklaşımlarıyla geniş bir din anlayışını ortaya koymaktadır. Böylece bir çok ihtilafın önünü kapatmakta, ümmetin kendi içinde yakınlaşmasına imkan vermekte ve çatışmacı tutumu aşmaktadır. Hatta modernist Fazlurrahman’ın “siyasal konformizm” diye küçümsediği irca perspektifi bile tekfirciliği engelleyen ve toplumsal bütünleşmeyi politik mükemmelliğe önceleyen bir anlam taşıması itibariyle büyük bir değere sahip.

Türkiye’de ne Vehhabi tekfirciliği ne de harici tekfirciliği tutar. DEAŞ başta olmak üzere bütün “selefi cihatçılar”ın tekfirci söylemi bu topraklarda karşılık bulmaz. Ancak Ehli Sünnet içindeki kimi dar, sapkın ve yoz gelenekçi yaklaşımlardan bunlar çıkabiliyor. Bundan dolayı kendisini Ehli Sünnet’e nispetle tekfircilik yapan yaklaşım ve akımlara karşı daha fazla duyarlı olmalıyız.

#Ehli Sünnet
#Muhammed Abduh
#Mevdudi
#Muhammed Hamidullah
#Hayrettin Karaman
#Tekfircilik
#Haricilik
5 yıl önce
Ehli Sünnet’ten tekfir çıkarmak
İçerideki muhalif blok, gerçeklikten niçin koptu?
Fotoğraf, kaset, yeni mahremiyet alanları ve ihlalleri...
Bereketli bir gün
Ölümün dört rengi (II)
“Almanlar et başında”