|
İslami hareketler antikomünist proje miydi?

Anormal zamanlarda yaşıyoruz. Terörün, savaşın ve kutuplaşmanın yükseldiği zamanlardayız. ABD, Türkiye’ye karşı savaşan terör gruplarını destekliyor. Soğuk savaş döneminde bizim en büyük müttefikimiz olan ABD. FETÖ, Millet Meclisimizi bombaladı, darbe ve işgale girişti.



Devlet içinde devlet olarak yapılandı. Ordu, yargı ve din alanında büyük tahribatlara yol açtı. Fakat örgütün en önemli adamları ABD’de yaşıyor. Gülen orada tehditler savurmaya ve yalanlar yaymaya devam ediyor. PYD, YPG ve PKK Türkiye’ye karşı savaşırken ABD onları Suriye’de destekledi. 1945’lerden sonraki tarihimizi artık bu yeni şartlarda okuyoruz.

Bu siyasal tarih okumamızı anti-komünizm siyasetine indirgeyerek yapıyoruz. Yeşil Kuşak projesini de bu siyasete dahil ediyoruz. Gülen yapılanmasını da baştan itibaren buraya yerleştiriyoruz. Hatta daha da ileri giderek bütün İslami hareketleri bu kapsamda değerlendirmeye başlıyoruz. Aslında böyle bir okuma tarzı sol Kemalist aydınların eskiden beri yaptıkları şeydir. Uğur Mumcu ya da başka bir aydının eski kitaplarına bakmanız yeterli. Hepsi çok partili sisteme geçişle gelen İslami canlanma ve özgürleşmeyi Amerikanlaşma olarak yorumluyor. Hatta Erbakan’ın İsviçre’den Muhsin Batur önerisi ve Abdi İpekçi aracılığıyla getirtildiği söylenir. Böylece sağ siyaset İslamcılıkla bölünerek CHP güçlü kılınacaktı!

Bugün bu sol Kemalist bakış İslami camiada yeniden yükseliyor. Seyyid Kutup’un İslam’da Sosyal Adalet kitabı MİT tarafından Türkçeye çevrilmesi önerilmiş denerek de İslamcılığın projeliğinden bahsediliyor. Salih Özcan ve Yaşar Tunagür gibi isimlerin derin bağlantıları da kanıt olarak gösterilerek İslami canlanma ve varlık sadece istihbarat, proje ve uluslararası komplolarla beraber yorumlanıyor.

Şimdi bir de hep gündemde olan Muhammed bin Selman “Vehhabiliği soğuk savaş zamanında ABD antikomünist siyaset için destekledi, biz yeniden aslımıza döneceğiz” diyerek tartışmaya yeni bir boyut kattı. Peki bu kadar çok ABD ile içli dışlı olan bir adam neden ABD’nin soğuk savaştaki işbirliğinden rahatsız olmuş?

Bütün bu yaklaşımlar oldukça eksik, yönlendirici ve stratejik bilgilere dayanıyor. Her şeyden önce ABD ya da istihbarat birimlerinin amaçları ne olursa olsun, İslam’ın ve Müslümanların da kendi amaç ve çabaları vardır. Toplumların ve hareketlerin sosyolojisi inkar edilemez. Türkiye 1945 yılında sadece anti-komünizm siyasetiyle açıklanacak bir alan değil. Çok partili sisteme geçiş, demokrasinin kurulması ve uluslararası liberal değerlerle bütünleşme arayışları realitesi var. Bütün bunlar İslam’ın kendisini özgürce ifade etmesine yol açmıştır. Amerika’nın kendi hesaplarıyla bu yeni trendi algılayarak siyasetler üretmesi, bu gerçekliği değiştirmiyor. İslam bu topraklarda en temel değerdir. Baskı döneminden sonra özgür ortam bulunca kendisini yeniden ve yeni çizgilerle ifade etmeye başlamıştır.

Soğuk savaş, sert ideolojilerin yükseldiği dönemdir. Türkiye’de bütün akımların ideolojileşmesi gibi İslam etrafında toplanarak aktivist çalışmalara yönelenler de ideolojileştiler. Bunu yaparken kendilerine hitap eden bir dil olarak Seyyid Kutup gibi insanları buldular. Kutup’un meydan okuyucu, aktivist ve sert politik dili cazip geldi. İslam’ı çeşitli politikalarıyla dışlayan bir sistem karşısında bunun alıcı bulmasından daha doğal bir şey de olamazdı. Mürtecilik suçlaması, deyim yerindeyse “Allahın hükmüyle hükmetmeyen kafirlerdir” ayetiyle cevap veriliyordu! Karşılıklı dışlama devreye giriyordu. Ancak öte yandan Milli Görüş, Nurcular ve Süleymancılar gibi hareketler doğdu. Bunların hepsi dışlanan İslam’ı yaşamak mücadelesiyle bir araya gelip oluşturulan cemaatleşmelerdir. Elazığlı eski bir mühendis olan rahmetli Yüksel Özkaynak, 1960’ların ortalarında ilim yayma cemiyetini kurduğumuz zaman polisin müdahalesi karşısında bizi savunacak bir avukat zor bulduk demişti bana.

Milli Görüş, her zaman büyük suçlamalarla karşılaştı. Bir çok partisi kapatıldı. Erbakan her zaman şiddetten uzak durmasına rağmen her zaman dışlamalarla karşılaşmaktan kurtulamadı. İslamcılar Ak Parti iktidarından önce sistemin kapısında üvey evlatlardı.

Vehhabiliği, 1960’larda Kral Faysal ittihad-ı İslam bağlamına taşıyarak vehhabileri yeniden Müslüman varlığın geniş dünyası içine taşıdı. İslam Kalkınma Bankası, İslam Konferansı Teşkilatı, Dünya Müslümanlar Ligi gibi kurumlar ihdas etti. Filistin meselesine sahip çıktı. Bütün bunlar reel politik bağlamda milliyetçilik, sosyalizm ve sekülerlik ideolojilerine alternatif anlamını taşıyordu elbette. Sovyetik siyasete karşı ABD’nin de işine gelebilirdi. Ancak unutmayalım ki aynı ABD sonuçta Kral Faysal’ı şehid etti.

İslami hareketler hem Türkiye’de hem de dünyada Müslüman toplumların sorunlarını çözmek için ortaya çıkan yapılardır. Muhalefet ve fikir üretme kapasiteleriyle de toplumlara önemli katkılarda bulunmuşlardır. Kimi küresel güçlerin reel politik tutumlarıyla eşleşen yanlarının olması bu gerçeği değiştirmiyor.

#İslami Hareketler
#Antikomünizm
#ABD
6 yıl önce
İslami hareketler antikomünist proje miydi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle