|
Tarikatların kapatılmasına Rufailik, Nakşilik ve Nurculuk tepkileri: Sabırla uyumluluk, sabırla hoşnutsuzluk ve sabırla isyan

Tekke ve zaviyelerin kapatılmasını çok farklı yorumlayan sufi meşrepler var. Bunu Allah’ın bir emri görerek kabullenen tavırlar içinde bulanan tarikatların başında Rufailer gelir. Tarikatın kadın şeyhi Sâmiha Ayverdi şöyle diyor: “Bir kere hakiki mistik, ulü’l-emre itaate mecburdur, zira o her emrin Allah’tan geldiğine inanan adamdır”. Şapka yasaklandığında bazı şeyhler hemen buna uyum gösterir. Mesela Süleyman Ateş’in şeyhi Hacı Muharrem Efendi “kisve ve giyim ile din olmaz” diyerek sarığını başından çıkarır. ‘Tarikatlar gerçek amaçlarından uzaklaşmışlardı, bu nedenle kapatılmaları iyi oldu’ diyen şeyhler bile var. Şeyh Saffet de tekke ve zaviyelerin kapatılması için TBMM’ye önerge veren bir tarikat şeyhiydi.

Cumhuriyet ideolojisinin tekkeleri kapatma kararına karşı tepkilerin farklılığı aslında bu yapıların ve onların aktörlerinin çoğul yönlerini anlatıyor. Kimisi doğrudan yeni düzen ile siyasal işbirliği içinde hareket ediyor. Ama çoğu mevcut durumun realitesini görerek sufi meşrebine uygun bir tarzda sabra, çileye ve içe yönelmeyi tercih ediyor. Mesela Rufai tarikatının şeyhi Kenan Rufai’nin şu ifadesi bu açıdan oldukça düşündürücü: “Evvelce zahir tekkesinde demsaz idik; şimdi kalp tekkesinde dilsazız. Allah böyle istemiş bu öyle yapmış. Mademki O’ndan geliyor, hepsi hoş. Düdük olmaya hiçbir sebep yok... Şimdi ten tekke oldu; gönül de makam, yine kalpler cemal nuriyle doldu”. Bu yaklaşım, Ehli Sünnet kelâmına da münasip. Çünkü sonuçta mutlak anlamda iyiliği de kötülüğü de belirleyen Allah. Bundan dolayı Müslümana düşen buna rıza göstermektir. Tevekkül anlayışının çok tepe noktasıdır bu. Aslında bu olaylar üzerine tarikat şeyhlerinin geliştirdikleri bir sufi yorumu bu da. Cumhuriyet dönemi tarikatları üzerine önemli çalışmalarda bulunan İsmail Kara, tekke ve zaviyelerin kapatılmasını geniş olgusal bilgilere dayanarak bunun çoklu tepkilere yol açtığını ifade eder. Bu süreci gelip geçici algılayanlar, bunun sabırla karşılanması gereken bir imtihan olduğunu düşünenler ve yine zaten manevi yönleri çürüyen bu yapıların sadece kapılarına kilit vurulma zamanı geldiğini söyleyenler olduğunu gösterir. Kara, meseleyi tarikatların söylemleri, açıklamaları ve tepkilerine bakarak çoğul dünyalarına ayna tutar.

Sosyal tarihçimiz Kemal Karpat, Nakşiliğin itibarını sürdürmesinin temelini iki olguyla açıklar: Hem sömürgeleşmeyi eleştirmesi hem de modernleşmeye açık olması. Bu tespitini fazla açıklamaya gitmeden yapar. Ama önemli bir tespit! Cumhuriyet ideolojisinin tekke ve tarikatları kapatmasına tepki veren ve hâlâ da en büyük yaygınlığa sahip olan Nakşibendiliğin bu toplumdaki anlamına da ışık tutar. Nitekim Osmanlı modernleşmesi, baştan başa Nakşi Müceddidiye boyutuna sahip. Özbekler Tekkesi ve Gümüşhanevi Tekkesi, Nakşi Müceddidiyeliğin Müslüman kalarak modernleşme tezini işleyen merkezlerdir. Müslümanların İslam’da kalarak modernleşmelerinden yanadır. Cumhuriyet ideolojisinin modernleşmesi ise self-sömürge boyutlarını içinde taşır. Bundan dolayı da Nakşi Müceddidiye ekolü buna karşı hoşnutsuzluk içerisindedir. Somut bir şiddet tutumuna da yönelmez, ama bahsettiğimiz Rufai ve diğer şeyhler gibi uyumcu da davranmaz. “Sabırla uyumculuk” yerine, “sabırla hoşnutsuzluk” içerisindedir. Bu nedenle Nakşi Müceddidiye’nin büyük şeyhi ve Osmanlı’nın son Meşayih-i Meclis Başkanı Esad Erbilli Efendi düzmece nedenlerle asılır.

Nakşiliğin başka büyük şeyhlerinden Şeyh Said ise sabır yerine doğrudan isyana yönelir. Medreselerinin kaldırıldığını ve şeriatlarının iptal edildiğini söyler. Başka bir Nakşi sosyolojisi (Şerif Mardin’e göre Nakşilik baskındır) içerisinden gelen Said-i Nursi ise “sabrın isyanı” içerisindedir. Sabrın üçüncü yolu. Cumhuriyet İdeolojisine katılmayarak ve yepyeni bir yol inşa ederek bunu yapar. Nitekim Nursi ne radyo dinler, ne de gazete okur. Ama evine çekilerek ve sarığını başından atarak şapka da takmaz. Bütün baskılara rağmen hayatı boyunca sarık ve cübbesiyle yaşamaya direnir. Risale-i Nur hareketi bu sabır isyanından (ya da isyan sabrı) doğar. Resmi ideoloji, tarikatçı suçlamasıyla Nurculuğu mahkûm etmeye çalışır. Nursi ise “zaman tarikat zamanı değil” teziyle buna cevap verir. Müslüman cemaat olmanın yeni formu karşısında laikçi siyaset şaşkınlığa döner.

Kara’nın sorusunu biz de soralım: Tarikatlar kapandı mı? Hayır. Çünkü devlet toplumu kapatamaz! Toplum, çeşitli renklerle ve dinamiklerle akar. Tarikat ve cemaatler de bunlardan biri. Tarikatların tekke ve zaviye mekânları kapanır, ama toplumsal ilişkilerde, müziklerde, isimlerde, efsanelerde ve anlatılarda devam eder.

#Tekke
#Samiha Ayverdi
#TBMM
#Şeyh
#Nakşi Müceddidiye
4 yıl önce
Tarikatların kapatılmasına Rufailik, Nakşilik ve Nurculuk tepkileri: Sabırla uyumluluk, sabırla hoşnutsuzluk ve sabırla isyan
romalı bilgelerden kalan sözler
Duygular ve ittifak olmadan olmaz
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı