Bugün sadece Müslümanların yaptığı bir ritüel olarak bilinse ve anlaşılsa da kurban, tüm zamanlar boyunca ve günümüzde de birçok inanış ve kültürde değişik biçimlerde hayata geçirilen bir ibadet. Kurban kesmenin sosyopsikolojisinde çok sayıda etmen göze çarpıyor.Toplumsallaşma için vazgeçilmez bir şart olan “insan kardeşini öldürmeyeceksin, etini yemeyeceksin” kuralının kültürleşmesi sırasında ortaya çıkan bir kutsallık tezahürü olarak değerlendiriliyor. Cinayet yasağından ayrı olarak, yenilebilecek
Bugün sadece Müslümanların yaptığı bir ritüel olarak bilinse ve anlaşılsa da kurban, tüm zamanlar boyunca ve günümüzde de birçok inanış ve kültürde değişik biçimlerde hayata geçirilen bir ibadet. Kurban kesmenin sosyopsikolojisinde çok sayıda etmen göze çarpıyor.
Toplumsallaşma için vazgeçilmez bir şart olan “insan kardeşini öldürmeyeceksin, etini yemeyeceksin” kuralının kültürleşmesi sırasında ortaya çıkan bir kutsallık tezahürü olarak değerlendiriliyor. Cinayet yasağından ayrı olarak, yenilebilecek yiyeceklerin (helal) belirlenmesi, paylaşma, yardımlaşma ve topluluk kaynaşmasının artması gibi oldukça somut etkileri var. Bunların haricinde kurbanın çokça üzerinde durulan sembolik anlamlarından bahsediliyor. Kutsal ile iletişim kurmanın ve yakınlaşmanın, nimetlere karşısında minnet ifade etmenin, esirgenme ve bağışlanma dilemenin, aczimizi bildirmenin, kötülüklerden, öfke ve gazaptan kurtulmanın aracı olarak ele alınıyor.
Kur’an’da (Maide/27-32) ve Tevrat’ta (Tekvin, bab:4;1-16) yer alan Hz. Adem’in oğulları Habil ve Kabil’in Allah’a sundukları kurban ile başladığına inanılıyor. Kabil’in sunduğu kurban, (sorumluluk bilinci taşımadığı ve göz boyamak maksadıyla yapıldığı gerekçesiyle) kabul edilmediği için kardeşini öldürmeye ahdettiğinden “ilk cinayet”le de bağlantılı görülüyor. Kurban ile aslında insan canının adanmaması gerektiği bilinci arasındaki sembolik ilişki, kurban ibadetinin başlangıcının Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’i kurban etmeye çalışmasında belirginlik kazanıyor (Saffat/100-113).Bu kıssa, aynı zamanda kurban ile kulluk bilinciyle teslimiyet arasındaki müthiş bağı da ortaya koyuyor.
Sanılanın aksine Hıristiyanlık'ta da kurban kesme var. Başlangıç döneminde ilk Hıristiyanların Yahudi geleneğindeki birçok dini kural ve ritüelleri yerine getirdikleri, bu arada kurban kesme geleneğini de sürdürdükleri biliniyor. İncillere göre, Hz İsa Yahudilere ait Fısıh kurbanını kesmiş, etinden yemiş ve arkadaşlarına ikram etmiş. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesini, tüm insanlığının suçlarının kefareti ve “Büyük Kurban” olarak niteleme ve ayinde şaraba batırılmış ekmeği bir tür kurban haline getirme daha sonra. Batı beslenme kültüründe hayvan eti her zaman çok önemli bir yer tutmuş olmasına rağmen Hıristiyanlık'ta kanlı kurban ritüelinden vazgeçilmesi, Eski Yunan ve Pagan kültürüyle bağlantılar da dâhil olmak üzere birçok nedene bağlanıyor.
Kurban kesme geleneği, Hz Muhammed’in (sav) peygamberliği öncesinde Mekke ve çevresinde de yoğun olarak uygulanıyordu ve birçok kurban çeşidi vardı. Kurbanlar genellikle putlar için kesilirdi. Cahiliye Arapları hemen hemen her konuyu, kurban kesmek için bir vesile olarak görüyordu. Bu geleneklerin bazılarının uygulanmasına Hz. Peygamber'in müsaade etmesi üzerine, İslami dönemde de devam edildi.
Kur’an, kurbanın bir Allah’a yaklaşma biçimi olduğunu kabul eder ama önceki uygulamalardan farkını da çok net biçimde ortaya koyar: “(Kestiğiniz kurbanların) etleri ve kanları bana ulaşmaz, fakat sizin takvanız (yaptığınız gösterişten uzak amel ve ibadetleriniz) ulaşır”(Hac/37). Ayette açıkça görüldüğü gibi kurbanı yüksek bilinç ve duyarlılıkla yerine getirilecek bir ibadet olarak idrak etmemizi ister.
Kur’an’a göre kurban kesmek, yukarıda sözünü ettiğimiz sosyolojik ve psikolojik değerlendirmeleri hem kapsar hem de onların çok ötesine uzanır. Kurban, şu ihtiyaca, mesela insanın içindeki şiddet hissinin boşaltılmasına karşılık gelir gibi bir değerlendirme, Kur’an’daki derin kavrayışı ortaya koymaktan oldukça uzaktır. Kurban ibadeti ne öfke ve nefret ne de onlara benzer şiddet davranışına yol açan olumsuz hislerimizin ikamesi içindir. Böyle düşünülmesi ve söylenmesi bir ibadeti bırakın açıklamayı, onun ruhunun asla anlaşılmadığının delilidir.
Kurban ibadeti, taş kalple değil ancak mahzunlukla yerine getirilebilir. Kurbana acı vermek değil, şefkat ve merhamet hisleri baskın olmadıkça ifa edilenin ibadet olduğundan söz edilemez. Ortada bir paradoks olduğu gerçek; bir canlının hayatına son verilmesinin ibadet olmasının künhüne sıradan bir bilinçle varılamaz. Dünya hayatı paradokslarla doludur ve onların üstesinden ancak fanilik bilinciyle gelinebilir. Kurban ibadetindeki paradoks, kesilen hayvanın yerine kendimizi koyarak, acizliğimizle, faniliğimizle, kulluğumuzla yüzleşerek bir nebze aşılabilir.
Kurban’ın, dünya hayatının paradokslarını kavrama ve zorluklara karşı sabır ve dirayetimizi artırma, tabiatın ve can’ın değerini anlama, kaybettiklerimiz karşısında mahzunluğumuzu sağlama ve hüznümüze değer katmasını dileyerek bayramınızı kutlarım.