|
Kaç kadeh daha kırılacak?
Türkiye’de
ilk iftar çadırı 1995 yılında Üsküdar’da kurulmuştu.
Refah Partisi’nin 1994 yerel seçimlerinde İstanbul dâhil çok sayıda belediyeyi kazanmasının sosyal ve kültürel yaşama etkilerinden ilki diyebiliriz iftar çadırları için. Dönemin Üsküdar Belediye Başkanı Yılmaz Bayat yıllar sonra verdiği bir röportajda, Ramazan aylarını gündemde tutmak için iftar çadırlarını kurma fikrinin ortaya çıktığını söylemişti. Öyle de oldu. Çadırlar sosyal yaşam platformları haline geldi. Büyük ilgi gördüler. Sürecin fikir babalarından
Mustafa Kutlu
ağabey,
“Başta bizi bedevilikle suçlayan birçok insan ve kurum bu geleneği devam ettirmek zorunluluğunu hissettiler”
diyor. Gerçekten de iftar çadırları zamanla Ramazan zorunluluğu oldu. Tüm ülkeye yayıldı. Merkezi bir yerde, insanların akşam ezanına doğru önlerinde sıraya girdiği ve iki tabak sıcak yemekle iftarlarını açtıkları
geçici aşevleri teması
uzun süre korundu.
Öyle görülüyor ki, yemek sonrası çay muhabbetlerinin etkileşimi yeni fikirleri de doğurdu. Ramazan vesilesi ile
sosyalleşmek isteyen hemen herkes iftar çadırlarının müdavimi
olmaya başladı. Televizyon kanalları iftar öncesi programlarını çadır merkezli yapmaya başladılar. Çünkü çadırlar aynı zamanda içerik üretim merkezi vazifesi görmeye başladı. Örneğin Eyüp Sultan’ın dış avlusuna kurulan iftar çadırı aynı zamanda
Kanal 7 televizyonunun Ramazan programlarının stüdyosu
olmuştu. Rahmetli Ömer Döngöloğlu Hocamızın öncülüğünde televizyonculuk başarısına da imza atıldı. Bu etkileşim diğer televizyon kanallarına da yol gösterdi.
Haliyle çadırlar üzerinden değişik formatlar da geliştirildi. Kültürel ve Ramazan a
yının ruhuna uygun etkinlik
içerikleri bir süre sonra eğlenceye dönüştü. Yılmaz Bayat’ın ilk çadırı kurarken
“bilhassa çocukların zihninde Ramazan fikrinin oluşmasına katkı sağlamak”
niyetine ilk yıllar katkı sağlandığı söylenebilir. Lakin her yerde mantar gibi biten çadırlar büyüdü. Gelişi güzel içerikler,
toplumun Ramazan ile hemhal olma
seyrini değiştirdi.
Konserler, dans gösterileri, iftardan sahura vur patlasın çal oynasın
türü eğlenceler karşımıza çıkmaya başladı.
İftar çadırlarından mülhem
‘Feshane’de Ramazan’
etkinlikleri de 2000’lerin başında İstanbul geleneği olarak sunuldu. Fakat bu gelenek, eğlence üzerine kurgulanmıştı. Ramazan’ın ruhunu inciten vakalar yaşandı.
Seda Sayan ve Bülent Ersoy’un Ramazan konserlerinde giydikleri kıyafetler
magazin diliyle ‘olay’ oldu mesela. Mesela Milliyet gazetesi bir habere
“Ramazan’ın Laila’sı Eyüp’teki Feshane”
başlığını atmıştı. Bu gidişe 2007 yılında bir Sami Yusuf konseri ile son verildi. İBB, Kadir Topbaş döneminde temayı değiştirdi.
Ramazan’da eğlence üzerine değil gönülleri doyuracak içerikler
hazırlandı.
En azından Ramazan ayında gerçekleşen o çirkin görüntülerin
önüne geçildi.
Son birkaç yılda toplumdan yükselen şikayetler, yöneticilerin hassasiyetleri ve
yeni nesilde çok karşılık bulmayan bu iftar sonrası toplanma merkezleri
popülaritesini artık yitirdi. Pandemi sürecinin de büyük etkisi oldu. Ramazan ayına özel kurulan ve iftar-sahur arası insan sellerini ağırlayan kitap fuarları bile eski ilgiyi görmüyor.
Fark ettiyseniz
Ramazan artık daha çok sosyal medyada yaşanıyor.
Diğer iletişim kanalları da sosyal medyaya yetişme telaşında daha kaliteli içerik üretme çabasına girdiler.
Dostum İsmail Halis’in TVNET kanalında; Kudüs ve Endülüs’ten sonra bu yıl Taşkent’ten yaptığı iftar öncesi program yıllardan beri dile getirilen;
‘Ramazan’a özel ve Ramazan’ın ayının ruhuna uygun içerik nasıl olmalı’
sorusunun yanıtı oldu. İki Ramazan önce
Bekir Develi
’nin YouTube kanalında yaptığı
Siyer programını
n gördüğü ilgi hâlâ herkesin dilinde. Yine bu yıl Yeni Şafak’ın
YouTube kanalında,
Nur Haktan ve Muhammed Yazıcı’nın Peygamber Efendimiz’in hayatından güzel örnekleri anlattığı
“O’nun Gibi
” isimli programına aldığımız geri dönüşler biz yayıncılara bundan sonrası için neler yapılması gerektiğini söylüyor.
Kanaatim odur ki
Ramazan yayıncılığının kalitesi bir kültür inşa edecek. Ramazan ayları da toplu etkinlik ve eğlence dayatmasından kurtulacak.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Yenikapı’da düzenlediği
Ramazan etkinliklerinde ‘Kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümde’
şarkısının hep bir ağızdan söylenmesi ise kategori dışı değerlendirilmeli. Mevcut İBB yönetimi Ramazan etkinlikleri adı altında eski bir dayatmayı yeniden deniyor. Burcu Güneş, Mehmet Erdem, Rubato gibi popçular Ramazan konserleri veriyorlar. Ramazan etkinlik alanlarında Latin müzikleri çalıyor ve danslar sergileniyor.
“Ramazansız Ramazan meydanlarında” kaç kadeh daha kırılacak bilmiyoruz?
Diğer yandan Ramazan ayının gereğini hakkıyla yerine getirmek isteyenlerin,
‘Ramazan ve eğlence’ dayatmasına
prim vermediklerini gözlemleyebiliyoruz.
#Refah Partisi
#Üsküdar
#Mustafa Kutlu
#Kanal 7
2 yıl önce
Kaç kadeh daha kırılacak?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî