|
Konya, Sincan ve Galata!

Nereden çıktı bu “hilafet” tartışması, yine darbe mi yapmak istiyorlar? Üç gündür kendime yönelttiğim soruya yanıt arıyorum. Açık kaynaklar, arşivler, manşetler bazı önemli işaretler veriyor.

‘Konya, Sincan ve Galata ne alaka?’ diyenler olacaktır. Konya’da 6 Eylül 1980 günü düzenlenen “Kudüs’ü Kurtarma” mitingi ve Sincan’da 31 Ocak 1997 akşamı yapılan “Kudüs Gecesi” programlarından sonra yaşananlar, ilginçtir ki 1 Ocak 2024 sabahı Galata’daki tarihi Gazze buluşması üzerine oluşturulan suni gündeme tesadüf ediyor.

Türkiye’de ne zaman Kudüs ve Filistin meseleleri üzerine yoğun hassasiyet gösterilse, buna paralel sokaklarda İsrail ile Amerika karşıtı protestolar düzenlense, “içeride” farklı gelişmeler yaşanmış. Görüyoruz ki yaşanmaya da devam ediyor.

Önce Konya’yı hatırlayalım…

İsrail’in Kudüs’ü 1980 yılının temmuz ayında ebedi başkent ilan etmesi üzerine, Milli Selamet Partisi 6 Eylül günü Konya’da Necmettin Erbakan’ın öncülüğünde “Kudüs’ü Kurtarma” yürüyüşü düzenlenmişti. Konya Belediyesinin organize ettiği ve 25 bin kişinin beklendiği mitinge 100 bine yakın insan katılmıştı. Ancak mitingde İstiklal Marşı okunurken küçük bir grubun ayağa kalkmaması kamuoyunda infiale neden olmuş,
sarıklı, cübbeli insanların çokluğu ve de ellerdeki kelime-i tevhit bayrakları dönemin medyası tarafından “şeriat provası” olarak yansıtılmıştı.
Hürriyet gazetesi 7 Eylül tarihli haberinde mitingde üzerinde Arapça yazılı yeşil bir bayrak açıldığını ancak Türk bayrağının yürüyüş boyunca kapalı tutulduğunu iddia etmişti. Dönemin CHP Konya İl Başkanı, “Kıyafet yasasına aykırı şekilde giysilerle hareket etmeleri devleti hiçe saymaktı. Devlet, daha önce Konya›da olmalıydı” açıklamasını yapmıştı.
Mitingden 6 gün sonra da 12 Eylül darbesi gerçekleşmişti.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren anılarını kaleme aldığı kitabında, Konya’daki Kudüs mitingi için “31 Mart Vakası provası” nitelemesi yapmıştı. Konya mitinginin 12 Eylül Darbesi’nin gerekçelerinden biri olduğunu ise dönemin Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Haydar Saltık şöyle açıklamıştı:
“Konya Mitingi, 12 Eylül’e gelinmesinde bardağı taşıran son damla olmuştur.”

Neyse ki arşivler var, bugüne dair birçok iz ve işaret kayıt altına alınmış. 28 Şubat darbesinin simgesi olan Sincan’da da Kudüs merkezli benzer kurgu çıkıyor karşımıza. Milli Gazete’nin 17 Ocak 2010 tarihinde yayınladığı, “Darbenin yolu ‘Kudüs‘ten geçiyor” başlıklı haberden alıntılayarak devam edeyim: “Sincan‘da önceki senelerde de geleneksel olarak yapılan Kudüs Gecesi 31 Ocak 1997‘de düzenlendi. Gecede Filistin‘deki ‘intifada‘yı canlandıran bir de oyun sergilendi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve DGM Başsavcılığı Kudüs Gecesi ve geceyi düzenleyen RP‘li Belediye Başkanı Bekir Yıldız hakkında 2 Şubat 1997‘de ayrı ayrı soruşturma açtı. Birçok çevrede askerlerin ‘uyarısı’ olarak algılanan ve kamuoyunun belleğinde 28 Şubatı ‘sembolize’ eden Sincan‘dan tankların geçmesi, hemen bu olayın ardından geldi.”

Milli Gazete’nin 13 yıl önceki haberine önemli bir ekleme yapayım. Sincan’daki gecede sahnelenen ve Kudüs’teki direnişi anlatan tiyatro oyununda rol alan belediyenin salon görevlisi Selçuk Öz tutuklanmış ve 4 ay Ulucanlar Cezaevi’nde kalmıştı. Bakın çok uzak bir zaman değil, Kudüs için sanat yapanları bile hapse attılar.

Dahası var. Şu bilgiler de Cumhuriyet gazetesinden: Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Sincan’dan tankların geçtiği gün Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı görevden uzaklaştırdı. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Dini siyasete alet etmek isteyenler hem suç hem günah işliyor” açıklaması yaptı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ise şunları söylüyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğü uğrunda her türlü görevi yapacak azim ve kararlılığa sahiptir.”

Milli Görüş çizgisindeki siyasi partilerin düzenlediği “Kudüs” programlarının 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerine gerekçe gösterilmesinin en belirgin ortak paydası; rejim karşıtlığı iddiaları ve hilafet tartışmaları. Milim sekme yok ve benzer senaryo bugün de sahnelenmek isteniyor.
Galata’daki şehitlerimiz ve Gazze için yapılan tarihi yürüyüşten hemen sonra yaşananlar da ortada. Kelime-i tevhit yazılı pankart taşıyan bir vatandaşa atılan yumruğun asıl sahipleri Türkiye’yi yeni bir çıkmaza sokmak için tüm güçleri ve unsurlarıyla harekete geçtiler. Bakmayın siz Fatih
Altaylı’nın
“eline sağlık” dedikten sonra
korkudan geri adım atmasına.
O vazifesini yerine getirdi ve provokasyonu, siyasi yüklenici konumundaki CHP’ye devretti. Bir kez daha vurguluyorum; Özgür Özel CHP’si politika üretememenin ve tabanında dahi karşılık bulamamanın bir sonucu olarak siyaset dışı işlere başvurmanın yollarını yapıyor.
Yumruğu kutsayan, şiddeti meşrulaştırıp afiş yapan ve Galata’daki yürüyüşe katılanları “Anayasal düzeni yıkma girişiminde bulunmakla” suçlayan CHP, açıkça sokakları işaret ediyor.

Dün Barolar Birliği’nin yaptığı “Hilafet ve Şeriat Çağrıları Anayasal Düzene ve Cumhuriyete Başkaldırıdır” açıklaması ile İstanbul Barosu’nun “Devrim yasası yürürlüktedir” paylaşımı ise 28 Şubat sistematiğinin yargı ayağını tamamlıyor. TÜSİAD’ın da geçtiğimiz hafta ‘Çağdaşlık bildirisi’ yayınladığını hatırlatmalıyım.

Şöyle toparlayalım: Provokasyonlar, yangına benzin bidonuyla giden haberler ile gençleri galeyana getiren sosyal medya paylaşımları, Volkan Konak gibi Diyanet’i hedef gösterip dindarları aşağılayan sanatçılar, ‘milli eğitim’ karşıtı sözde aydınlar, TÜSİAD bildirileri, teğmenlerin cunta refleksleri ve FETÖ soslu TV dizileri iki aydır gündemimizde. Nasıl bir tevafuk ki bu süreç; İsrail’in Gazze soykırımına karşı Türk halkının çok önemli bir kısmının meydanlara inmesiyle işletilmeye başladı. “Kökü” dışarıda olan ve geçmişte de rejim tartışmalarına epeyce hizmet etmiş kullanışlı aparatların yine bir süredir sözde Cumhuriyet karşıtı ve Atatürk karşıtı uç söylem ve eylemlerini de katarsak, Konya, Sincan ve Galata arasında bağ kurmamak mümkün değil.

#Tarih
#Provokasyon
#CHP
#Galata Yürüyüşü
#Volkan Konak
#FETÖ
#Ersin Çelik
5 ay önce
Konya, Sincan ve Galata!
Rabbine hasım kesilen insan!
Sosyal çürüme yazıları 8: Sıkıntı yok cumhuriyeti
Belirsizlik ‘algılamayı’ öldürür
Reisi’nin manidar ölümü
İran bu sancılı günleri nasıl atlatacak?