|
Sürüden ayrılan kara koyun

80''li yılların apolitik ortamını şenlendiren, o güne kadar kıyıda köşede kalmış, bastırılmış, yok sayılmış, medyanın ilgisini çekmemiş, dolayısıyla genel gündemin içine hiç çekilmemiş kesimler ve o kesimlerin ''sıra dışı, çarpıcı, ne kadar ilginç'' yaşam tarzlarıydı hiç kuşkusuz.

Siyasi alanın daralmasına inat, sosyal alan genişledikçe genişliyor, bu genişlik farklı toplum kesimlerinin üzerindeki sırlı perdelerin bir bir açılmasıyla kışkırtıcı bir renklilik ortaya koyuyordu.

Özellikle dönemin etkili haber dergisi Nokta, her hafta farklı bir toplum kesimini dosyalıyor, okuyana ''bak bunlar da böyleymiş'' dedirtiyordu. Zaten okumayan da kalmıyor, derginin tirajı o güne kadar hiçbir haber dergisine nasip olmayan rakamlara ulaşıyordu.

Kürtler, Süryaniler, Aleviler, travestiler, feministler, türbanlılar... işte o dönemde yatırıldılar ilk kez büyüteç altına. Her biri ayrı bir inceleme konusuydu. Daha doğrusu; nesnesi. Gizliydiler, büyüleyici.

Sosyolojik bir vaka, bir sapmaydılar ama neyin nesiydiler.

Merak edildiler haliyle. Gözlendiler, tanımlandılar, sınıflandırıldılar. Yekpare bir bütün olarak kabul gördüler, öyle sunuldular.

Yıllar, yıllar geçti aradan. Bu bakir alanları dileyen dilediğince kullandı. Bilinmeyen yanları kalmadı zamanla.

Dönem gerektirdikçe yeniden ısıtılsa da her biri, eski tadı vermez oldular. Arada bir, dönem gereği hangisi alınmışsa laboratuvara, o kesimin içindeki ''kara koyun''ların haberleri iş yapar oldu bu kez.

O günlerden bu güne haber değeri hiç düşmeyenler ise, dindar kesim insanları oldu hep. Bunda, çevreden merkeze yürümüş olmalarının da etkisi vardı elbette.

Bu toplumun bir parçası olmadıkları, nasıl olmuşsa olmuş bir kaza sonucu bu topraklara düşmüş uzaylılar oldukları, üstüne bir de tutup iktidar alanına sarkmış/taşmış/ulaşmış olmaları, çekinceli de olsa medyanın merakını gıdıkladı haklı olarak. Bağırsaklarına kadar incelemeye tabi tutuldular bu yüzden.

Kendilerine sürekli bir gözlem nesnesi muamelesi çekilmesine, genellenmeye, bir çemberin içine hapsedilmeye tek tük itirazlar gelse de sonuç değişmedi.

Bireysel tercihlerin, özgür iradeyle alınan kararların ve bu doğrultuda yaşanan hayatların onları birbirlerinden ayırt ettiğine önem verilmedi.

Ta ki sosyolojik bir sapma olarak paranteze alınanlar içinden, bireysel bir sapma daha yapıp o çemberi kırmaya cüret edenler çıkana kadar.

Onlar sürüden ayrılan kara koyunlardı. O halde gözlenmeli, incelenmeli, tanımlanmalı, etiketlenmeli, sınanmalıydılar. Hem de iki yönlü olarak.

Ne çemberin içindeydiler artık, ne de tam olarak dışında. İki kuşatılmışlığın arasındaydılar. Bazılarına göre ''araf''ta.

Bir kümenin özdeş elemanı olmaya, başkalarının hayatlarına kolaylıkla tasallut etmelerine neden itiraz ediyorlardı? Nasıl oluyordu da alışkın oldukları yerin ılıman iklimini, kalabalığın konforunu, hatta afiyetle yiyebilecekleri verili rantını reddedebiliyorlardı? Bu gücü kendilerinde nasıl ve ne hakla buluyorlardı?

Neden ille de zihinlerine takılan sorulara kendileri cevap arıyor, buluyor ve başlarına ne geleceğine aldırış etmeksizin kendileri olmaya kalkıyorlardı? Üstelik bir de artık maharetle işlettikleri eleştirel akıllarıyla sorgulamalarında sınır tanımıyor, kemiksiz dillerini her yere uzatıyorlardı?

Kimdi bunlar, nereden besleniyor, ne yapıyorlardı? ''Öteki içinde öteki olma cüreti''nin bir bedeli olmalı, bu bedel onlara sonuna kadar ödetilmeliydi.

Hesap kesildi ama tartışma o yüzden bitmedi. Tartışma da olması gerektiği gibi olmadı.

Oysa bilinmeliydi. Hani şair söylemişti, şöyle demişti:

“Kendinden yassılmış olanı hangi kuvvet yıkacak?”

٪d سنوات قبل
Sürüden ayrılan kara koyun
Müziğin dili evrenseldir
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD