|
Haccın esrarı

Gazalî'den esinlenmeye devam edelim.



Hac aynı zamanda bir ahlak eğitimidir.

Pintilik yapmamanın, cömert olmanın öneminin kat kat daha arttığı yerlerden birisi hac yolculuğudur. Bu sebeple eğer imkânı varsa hac yolcusunun harçlığını bol alması, muhtaçlara, yol arkadaşlarına hep ikramda bulunması ama israf sayılan harcamalardan kaçınması gerekir.

Hayırda israf olmaz, israfta da hayır olmaz.

İsraf yapmadıktan sonra hac yolundaki harcamalarından ferahlık duyması, içinin daralmaması gerekir.



Yolculuklar ve özellikle de hac yolculuğu ahlaklı olabilmek için insanın nefsiyle ve şeytanı ile kıyasıya mücadele etmesi gereken zamanlardır.

Güzel ahlak başkasına eziyet vermemek değil, arkadaşlarından ve komşularından gelecek eziyetlere tahammül edebilmektir.

Yolculuk anlamındaki 'sefer' kelimesinin sözlük anlamı açma ortaya koyma demektir. Bizim açık saçıklık dediğimiz şeye Araplar bu kökten olarak süfûr derler. Yolculuğa sefer denmesinin sebebi yol arkadaşının ahlakını, tıynetini açıp göstermesidir. Gidenler bilirler, özellikle hac ve umre yolculuklarında sanki insanın arkadaşlarına sataşması için özel şeytanlar görevlendirilir. Belki bu sebeple Allah (cc) “

Hacda çirkin sözler söyleme, sövüp sayma ve tartışma olmaz

” buyurmuştur. Aslında bunlar hac dışında da olmaması gereken şeylerdir, ama özellikle hac için zikredilmesi anlamlıdır.



Hacda keyif ve konfor aramak hoş değildir. Resulüllah'ın ifadeleriyle '

hacı üstü başı dağınık, toz toprak içinde olan adamdır

'. Elbette böyle olayım diye toprağa yatılmaz. Bunun anlamı, hacının keyif yapmaya zaman bulamamasıdır. Bu açıdan beş yıldızlı otellerde, Zemzem Tower'da hac yapmak ruhu çıkarılmış bir hac olsa gerektir. İnsan zengin olabilir ama orası ihramıyla dahi imaj arama yeri değil, tevazu eğitimi yeridir, aciz bir kul olduğunu gösterme yeridir.



Haccın farklı ibadetlerinin her birine ve bunların yapıldığı yerlere mensek (ç: manasik) denir. Bu kelimenin kök anlamındaki ağırlıklı mana ibadettir ama aslında temizleyip arındırma anlamı da vardır. Bu sebeple hacı adayının haccın her farklı mekânında/manasikinde orayla ilgili manaları düşünüp anlamaya çalışması, böylece onu dünyaya bağlayan duygulardan arınması beklenir.



Mesela Arafat, marifetten, bilgiden gelir

, Allah'ı hakkıyla tanımayı temsil eder. Meş'ar-ı haram, Allah'a isyan anlamına gelebilecek şeylerin bilincinde olmayı ifade eder, şuur kelimesinden gelir. Şeytan taşlama, orada hazırolda bulunan bir varlığı taşlama demek değildir, insanın kendisini azdırıp saptıran her duygusunu, yani herkesin kendi şeytanını taşlamayı ve ondan kurtulmayı anlatır. Kurban, kişiyi Allah'tan uzaklaştıran her sevgiliyi O'nun uğrunda feda edip O'na yaklaşmanın adıdır. Tıpkı İbrahim'in İsmail'ini kurban etmek istemesi gibi, herkesin kendi İsmail'ini feda edebilmesi demektir. Mina, ümniyye ve arzu anlamındadır. Hac menasikini hakkıyla yapan birisinin artık umduklarına nail olabilmeyi umabileceğine işaret eder. Orada artık ihrama girmekle birlikte başlayan

telbiyenin kesilmesi

de bundan olmalıdır. Hacı o ana kadar Allah'ın emrine amade olup geldiğini ilan edilirken, sanki o andan itibaren artık bunun karşılığını beklediğini anlatır.



Kâbe Allah'ın birliğini ve sonsuzluğunu temsil eder. Tavaf eden ona bakarken cennette Allah'ı görmeyi umut ederek bakar. Günahları sebebiyle O'nun cemalini görememekten korkar ve kendini toparlar. Yedinci kat gökte, Kâbe'nin tam hizasındaki Beytülmamur etrafında tavaf eden melekler topluluğunu düşünür, onların derecesine yükselmenin umudunu yaşar.



Hacerulesved'i selamlama ya da öpme kulun Allah'la musafaha ediyormuş gibi O'na olan ahdini yenilemesidir. Çünkü Abdullah bin Abbas'ın benzetmesiyle Hacerulesved sanki Allah'ın yeryüzündeki sağ elidir. Bu söz hadis olarak rivayet edilir ama Resulüllah'a ait değildir. Ama kul bunu yaparken Allah'ı yaratılmışlara benzetme hatasına da düşmemeye çalışır, Hz. Ömer'in sözünü hatırlar: “

Ey Hacerulesved, ben senin insanlara ne faydası ne zararı olan bir taş olduğunu biliyorum. Bu sebeple Resulüllah seni öpmüş olmasaydı ben de öpmezdim. Ama onun sünnetine uyarak ben de öpüyorum”.


Ve nihayet Medine-i Münevvere'yi, Nurlu şehri ve Resulüllah'ın mübarek kabirlerini ziyaret ederek Allah'ın bütün bu güzellikleri bize öğrettirdiği elçisine vefa borcunu ödemiş olmayı düşünür. Onun yolunda olduğu, bu yoldan ayrılmamayı, arkadaşlarının onu canları ve malları pahasına korudukları gibi, onun sünnetini koruyacağı bilincini tazeler, bunun sözünü vermiş olur. Allah'ın şu vaadini hatırlar: “Eğer onlar kendilerine zulmettiklerinde sana gelselerdi de Allah'tan mağfiret isteselerdi, Peygamber de onlar için mağfiret isteseydi, kesin Allah'ı

Tevvâb

/tövbeleri çokça kabul eden,

Rahîm

/çok merhametli bulurlardı”. (Nisa 4/64). Kabri şerifi bu ümitle ziyaret eder ve artık kalan hayatında istikametten ayrılmamaya çalışır.


#Gazalî
#Hac
#Tevvâb
#Hz. Ömer
8 yıl önce
Haccın esrarı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle