|
"Erkekler çalışmasın" II-

Erkekler çalışmasın bahsine bir fıkra ile başlayalım.

Maksat gerilim azalsın.

Kadının biri Maldivler"de bir kumsalda yürürken ayağı eski bir lambaya takılmış, kadın lambayı kumların içinden çıkarmış, ovalamış ovalamış. Karşısında cin. Masaların mihmandarlığında bağırmış kadın: "Üç hakkım var değil mi?"

Lakin lambanın cini eski zaman masallarına değil ziyadesiyle posmodern zamana uygun. Aceleci ve öfkeli: "Tamam, tamam. Beni lambadan kurtardın vs vs vs... Ama yüksek enflasyon, iç piyasadaki daralma ,üçüncü dünya ülkelerindeki düşük maaş oranları ve Güney Asya"daki tusunami felaketi yüzünden sadece sana bir dilek hakkı verebilirim, evet söyle! Nedir dileğin?"

Kadın hiç tereddüt etmeden, cebinden bir harita çıkarmış:

"Orta Doğu"da barış istiyorum. Bu haritadaki ülkeleri görüyor musun? Bu ülkelerin birbiriyle savaşmayı bırakmasını, barışın tesis edilmesini diliyorum."

Cin haritaya bakmış ve dehşetle: "Tanrı aşkına kadın!

Bu ülkeler binlerce yıldır savaşıyorlar. Tamam işimde iyiyim ama o kadar da değil! Bunu yapılabileceğini sanmıyorum. Başka bir dilekte bulun."

Kadın birkaç dakika düşünmüş ve: "Hayatım boyunca doğru erkeği bulamadım, bilirsin hem düşünceli hem eğlenceli biri, mutfağı sevecek, ev işlerinde yardım edecek, annemin yanında kuzu olacak, sürekli futbol izlemeyecek ve sadık olacak bir erkek diliyorum". Cin derin bir iç çekmiş: "Uzat şu kahrolası haritayı!"

Fıkrayı unutmadan, fıkralar hayatın yoğun temsilleridir, tarihin sayfalarında gezinelim.

Tarih boyunca erkekler çalısın mı çalışmasın mı konulu bir tartışma ile karşılaşmıyoruz.

Peki kadınlar çalışsın mı çalışmasın mı konulu tartışmaya tarihin hangi döneminde rastlıyoruz? 19.Yüzyıl"da.Yani Sanayi Devrimi"nin ucuz iş gücü olarak kadınları ve çocukları devşirmeye başladığı çağda.

Daha önce kadınlar çalışmıyor muydu?

Alt sınıflara ait kadınlar tarihin her döneminde çalıştı.

Üst sınıflara mensup kadınlar çalışmadı zaten onları babaları, erkek kardeşleri ve eşleri de bu gün bizim bildiğimiz anlamda çalışma hayatı diyeceğimiz hayat sürdürmedi diyebiliriz belki.

(Lakin bunu söylemenin çok mümkün olmadığını Osmanlı Konağı üzerinden tasvir ederiz bir ara.)

Dar gelirli ailelerin kadınları ve çocukları daima çalıştı. Nerede çalıştı? Geniş ailenin dayanışma kültürü içinde, kadınların, çocukların ve yaşlıların her birinin günlük hayatta yapmak zorunda oldukları iş vardı.

Analizimizde bize yol gösterecek önermemiz şu:

Modern öncesi toplum işbirliğine, modern toplum işbölümüne dayanır.

Tarım ve hayvancılıkla geçinen bölgelerde kadınların ve erkeklerin yaptıkları işler belirlidir. Tarlada ekini erkekler eker, biçer, ekin biçmek için kullanılacak olan tırpan denilen alet güçlü bir kas kuvveti gerektirir burada parantez açarak geleneksel toplumlarda kadın ve erkek güzelliğinin güçlü kuvvetli olması üzerinden tanımlandığına dikkatinizi çekmek isterim. Kadın güzelliği tarif edilirken hamurlukları ve çamurlukları yerinde denir. Hamurluk el bileklerini, çamurluk ise ayak bileklerini tarif etmektedir. Kadının diğer hemcinslerine göre ne kadar güçlü olduğunu anlatmak üzere, erkek gibi ekin biçer deyimi kullanılır. Mevsim şartları ekinlerin boyunu yükseltecek verimlilikte olmuşsa ekini erkek tırpan ile biçer; ekin, kuraklıktan dolayı zayıf kaldıysa kadınlar tarafından orak yardımı ile biçilir/yolunur. Kadınlar biçilen ekini bir araya getirerek desteler, kağnılara ve at arabalarına yükler sonra ekinler harman yerinde tane ve saman olarak ayrılır. Bu aşamada kadınlar ve çocukların yaptığı işler bellidir. Tahıl harmandan kaldırılıp eve getirildiğinde, tahılın yıkanması, yıkanan tahıldan bulgur yapılması ve kış için gerekli yiyecekleri hazırlanması kadının görevidir. Bugün marketten aldığımız pek çok ürün geleneksel ailede üretilen ürünlerdir.

1960"lı yılların ortasına kadar Anadolu köylerinde bakkaldan alınan iki temel ürün vardır, şeker ve gazyağı.

Bunları almak için köylü eski usul değiş tokuş yapar. Yumurta ya da hayvanının yününü vererek karşılığında şeker, gazyağı ve kibrit alır.

Köylerde geniş ailenin sınırları içinde kadınlar, erkekler çocuklar ve yaşlıların her birinin yerine getirmek zorunda oldukları yükümlülükleri vardır. Çocuklar dört yaşından itibaren, yani eli değnek tutmaya başlayınca önce kümes daha sonra küçükbaş ve sonra büyük baş hayvanlara çobanlık eder. Yaşlı kadınlar yemeğin pişirilmesinden ve anneleri kırda çalışmaya gitmiş olan çocukların bakımından mesuldür. Evdeki yaşlı kadın ki bazen kaynananın kaynanası olarak karşımıza çıkabilir evdeki her türlü düzenden mesul olduğu için "kaynana dırdırı", "kaynana baskısı" olarak gündelik hayata geçmiş olan deyimler, birkaç ailenin kıt şartlarda bir arada bulunmasından kaynaklan "aile içi yönetim bozukluğu"na işaret eder.

Gelinler kayınvalide ile gündelik hayatın her alanında karşı karşıya gelirken, kayınpeder ile "karşılaşmayı" engelleyen töreler vardır. Gelinler -yöreden yöreye değişmekle birlikte- kendisi kayınvalide olana kadar kayınpederine sesini asla duyurmaz. Gelinin sesini hiç duymadan ölen kayınpederler vardır. Bu törenin kökeninde dar mekanda çok insan ile yaşamayı kolaylaştırmak maksadının güdüldüğünü söylemek mümkün.

Kadınlar sadece kırda çalışmaz. Havanın kırda çalışmaya imkan vermediği zamanlarda ya da kış aylarında hayvanların yününü eğirip ip haline getirmek, daha sonra da bunları kilim, halı, keçe haline getirmek için dokumak zorundadır.

Peki aynı dönemde şehirlerde hayat nasıl?

Fakir kadınlar tarihin her döneminde çalışmışlardır. Küçük bir kız çocuğu olarak konaklara besleme, ahretlik adı altında verilmiş ya da evlere tahta silmeye, çamaşır yıkamaya gitmişlerdir. Esnaf eşleri genellikle eşlerine bazı işleri evde yapma şeklinde destek vermişlerdir.

Dokumacı, terzi, dadı, nakışçı, ve ev hizmetçisi olarak kadınlar daima çalışmıştır.

Sanayi İnkılabı"ndan önce kadınlar kırsal kesimde kendi evlerinde, şehirlerde başkalarının evinde çalışmışlardır.

Kadınların ev dışında çalışması Sanayi İnkılabı ile başlamıştır. Bizdeki tam tarihi 1838, İngilizlerle yapılan "Ticaret Anlaşması"dır.

Tanzimat"tan bu yana kadınlar çalışsın mı çalışmasın mı tartışması yapılıyor, lakin çalışma hayatında kadınların sayısı giderek artıyor.

Sorun şu ki bu tartışmalar sadece ve sadece hem çalışmayan kadının hem de çalışan kadının kendini suçlu hissetmesine yarıyor.

Başlığa dönecek olursak, bebeklik ve delikanlılık çağında çocuğu olan babalar, günlük altı, haftada 30 saatten fazla çalışmamalı diye bir tartışmaya yapmaya ne zaman başlayacağız!

Hiçbir zaman.

Neden mi?

Bu tartışmaya girişmek için "bedenin ihtiyaçlarını zaruret miktarı" olarak belirlememiz gerekiyor öncelikle.

Yani hem karnım doysun hem somunum bütün olsun diyenler ile herhangi bir tartışmaya başlamak mümkün değil.

Baştaki fıkrayı niye anlattım?

10 yıl önce
"Erkekler çalışmasın" II-
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu