|
“Yaşasın seri katilerimiz, şık hırsızlarımız var artık”

I-

Başlık tuhaf ve itici. Ve de fena halde incitici.

Benim cümlem değil. Bundan birkaç yıl önce yanlış hatırlamıyorsam Kuzuların Sessizliği filmiyle ilgili bir yazıda bizde Batı''daki gibi katiller olmadığı için hayıflanan satırlar okumuştum. Batılı katillerin hayat felsefesine, hırsızlarının yaşam kalitesine ve zevklerine öykünen bir yazı idi. Yazıyı okurken Ahmet Haşim''in Almanya''nın dilencileri ile bizim dilencilerimizin “şıklık ve asaletini” mukayese edişine gitmiştim. Elbette Haşim Alman dilencilerden yana kullanıyordu tercihini. Onların vücut dillerindeki asalet ve kıyafetlerinin temizliği, Haşim''in satırlarından taşıp okuyucuya bulaşıyordu.

Zaman içinde dilenci mukayesesinden katil ve hırsız mukayesesine doğru yol aldık. Son günlerde çözülemeyen her cinayet “yaşasın filmi çekiliyor” sevinci içinde karşılanıyor. Katilin de hırsızın da zekasına tapanlar çoğalıyor mu diye korktuğumu, tedirgin olduğumu sizlerden saklayacak değilim.

II-

Batı''nın “herşey”ine öykünmek sadece bize yani Türkiye''ye mahsus değil. Slawamir Mrozek''in Sazan isimli kitabında yer olan “Hırsız” öyküsü “öykünme”nin boyutlarını pek edebi ve pek hoş bir şekilde ortaya koyuyor.

Öykü şöyle başlıyor: “Bu gün sokaktaki küçücük çocuklar bile, televizyondan gördükleri kadarıyla, yabancı ülkelerdeki suçluların ne kadar seçkin kişiler olduklarını bilir. Ya bizimkilere ne demeli? Bizde de bir çok hırsız var ama birinin bile James Bond''la en ufak alakası yok.”

Kendi hırsızları ile Batılı hırsızları mukayese eden anlatıcı, sonunda ülkelerine gelecek turistler için “Batılı standartlar”da bir hırsız yetiştirmeye karar verdiklerini anlatıyor. Batılı hırsız özellikle turistler için şarttır: “Bizimkiler kadar seviyesiz hırsızlar tarafından soyulmasına müsaade edemezdik.”

En kısa zamanda “uygun” bir hırsız bulunarak eğitimine başlanır: “Yarından tezi yok, beyaz gömlek ve kravatla dolaşacak, altına bir Alfa Romeo çekecek ve ders almaya başlayacaksın.”

Alfa Romeo kısmı yatar. Bir motosiklet ile bu kısım geçiştirilmeye çalışılır.

Hırsızın dış görünüşünü düzeltmek için belediyeden bir ödenek ayrılır.

Hırsız viski-soda içmelidir. Filmlerdeki gibi. Ama viski bulmak kolay değil. En iyisi sen votka soda iç diyerek “bir litre votka başına en az iki yüz elli santilitre soda” kullanması önerilerek, hırsızın alkol zevki inceltilmeye çalışılır.

Hırsızın batılı standartlara uygun olarak inceltilmesi için, yabancı dil ve gelişmiş bir müzik zevkinin de olması gerekmektedir. Yabancı dil meselesi bir Rus kadın aracılığı ile giderilmeye çalışılır. Çünkü olay Polonya''da geçmektedir. İlerleme kaydeden hırsız, bazı taleplerde bulunmaya başlar: “Filarmoni orkestrası dinlemek istiyorum…”

“Ağır ol biraz. Nereden bulalım biz sana filarmoni orkestrasını!”

Yine de memnundurlar. Hırsız yavaş yavaş istenilen kıvama gelmeye başlamıştır.

Lakin sevinçleri kısa sürer. Çünkü onca emek sarf edilen hırsız bir gün kendilerini terk eder. Veda niyetine bir not bırakır arkasında:

“Ben gidiyorum. Sizin gibi kaba saba insanlarla daha fazla kalamam. Votkanızı sodasız içiyorsunuz. Yalnızca düğünde bayramda berbere gidiyorsunuz. Filarmoni orkestrası desen o zaten yok! Aranızda kimseyle yabancı dil de konuşulmuyor. Arrivederci Roma!”

Hikayenin son cümlesi şu: “Hırsızımız olmadan ortalıkta kalakalmıştık. Gazetelerde yazanlar doğruydu. Batı''ya bu kadar fazla özenmemeliydik.”

III-

Hikayenin son cümlesi beni yıllar önce Dergah dergisinde Orhan Okay hoca ile yapılmış bir söyleşiye götürdü. Orhan hoca “Tanpınar o Çinli terzi fıkrasını bizim inkılaplarımız için söylemiştir” diyordu.

“Çinlinin biri terziye, çok sevdiği eski bir pantolonunu aynen yapmasını söylemiş, o da aynen, lekesi ve yırtıkları ile yapmış.

Bizim batılılaşmamız Çinli terzinin pantolonu aynen dikmesi gibi.”

IV-

Rusların 1968 yılında Çekoslovakya''yı işgal etmesine tepki gösteren Mrozek, Polonya vatandaşlığından çıkarıldı. Pek çok yer dolaştıktan sonra Meksika'' ya yerleşti. Ama yazdığı bütün metinlerde “Doğu”dan bakan gözün “Batı” hakikatini yakalayışı var.

Belki size “Avrupalı” hikayesinden de bahsederim bir vesile ile.

Kısa öykü deyince ille de Mrozek.

Ne vişne, ne limonata! Elinizde bir adet Mrozek öyküsü olsun sıcağı hissetmezsiniz bile diyenlerdenim velhasıl.

15 yıl önce
“Yaşasın seri katilerimiz, şık hırsızlarımız var artık”
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon