|
Türkiye"nin fotoğraf ile imtihanı

Son on beş gün içinde katıldığım dört ayrı toplantının ortak ifadesi küçük fotoğrafa bakalım/ hayır büyük fotoğrafa bakalım/ hayır kesinlikle kendi vesikalık fotoğrafımıza bakalım cümleleri idi.

Bu sütunun daimi okuyucuları biliyor bendeniz fotoğraf benzetmesini değil hikâye benzetmesini kullanıyorum. Çağın içinde bulunduğu zamanı ve mekânı büyük hikâye; zaman ve mekân içinde bireyin maruz kaldığı olayları küçük hikâye olarak anlatmayı tercih ediyorum. Hikâye kulağa fotoğraf göze hitap ettiği için tercihimi gözden yana değil kulaktan yana kullanıyorum.

Büyük fotoğraf/ küçük fotoğraf tartışmaları son zamanlarda AK Parti mitinglerindeki fotoğrafların başka bir zamana ve mekâna ait olduğu üzerinden devam ediyor. Olmadı "taşımalı miting" kavramı ortaya atılıyor. Lakin İstanbul Yenikapı mitingi "taşımalı miting" kavramı ile açıklanmayacak kadar büyük ve geniş idi.

Peki, Yenikapı mitinginin "fotoğrafı" nasıl okundu?

Ya da soruyu şöyle sormayı deneyeyim aynı fotoğrafta aynı "gerçeği" yakalayabilmemiz mümkün mü?

Soruların, sorun çözücü bir izlekte yol alabilmesi için en iyisi miting fotoğrafını bir tarafa bırakalım ve sıradan fotoğraflarda aynı şeyi görme ihtimalimizin olup olmadığı üzerinde duralım.

Çekilen fotoğraf, fotoğrafın çekildiği açı, açının üzerine düşen ışık ve o fotoğrafı çeken kişinin haletiruhiyesi, fotoğrafın çekilmekte olduğu "an" üzerinde etkilidir. Bu etkiye bir de bakanın maruz kalmakta olduğu etkileri ilave edecek olursak aynı fotoğrafa baktığımızda bile asla aynı şeyi göremeyeceğimizi söylemek mümkün. İster büyük ister vesikalık olsun fotoğrafa bakma çağrısının ortak vizyon oluşturmakta etkili olmadığını kabul etmemiz gerekiyor.

Bu ifadeyi temellendirme "tecrübem" John Berger ile ünlü fotoğrafçı Jean Mohr"un çalışmasına dayanıyor: "Anlatmanın Başka Bir Biçimi".

Jean Mohr, çekmiş olduğu beş fotoğrafı farklı meslek gruplarından insanlara gösteriyor ve sonunda da fotoğrafın gerçek hikâyesini koyuyor.

Ellerine verilen fotoğrafı yorumlayan kişiler bostancı, rahip, liseli kız, bankacı, aktris, dans hocası, işçi, psikiyatrist ve berber.

Beş fotoğrafta da gördüklerini çok yalın cümlelerle ifade ettikleri için berber ve işçi fotoğrafın hikâyesine daha kolay yaklaşıyor. Fotoğraflara kendisinden en çok katkı sunanlar yani fotoğrafa kendilerinden kata kata bakanlar ise rahip, psikiyatrist ve aktris.

İki milyon kişinin katıldığı Yenikapı mitinginin fotoğrafına geri dönecek olursak... Halk (işçiler, esnaflar, ev kadınları) miting fotoğrafını ne çok insan katılmış demek ki korkulacak bir şey yok diye okuyor... Oysa uzmanlar kendilerinden "çok fazla" şey katarak fotoğrafı yorumlamaya kalktıkları için, baktıkları fotoğraftan çok başka bir yere düşmüş oluyor cümleleri.

Netice olarak, mesele büyük fotoğrafa ya da küçük fotoğrafa bakmakla çözümlenecek gibi görünmüyor. İnsanların içinde çok şey biriktirdiği dönemlerde, aynı fotoğraflar bile bizi ayıran nehir olarak çıkabilir karşımıza.

O halde içimizde öfke biriktirecek her türlü tartışma/konuşma, seyir durumundan uzak olmamız gerekiyor.

En büyük katkı dua iledir. "Dua, dua edeni değiştirir".

Ortak dualarımızın olduğu bir Türkiye için, harfleri yan yana getirelim ve hikâyemizi yeniden anlatmaya başlayalım...

Lakin sorun şu: Anlatacak bir hikâyemiz var mı? Bizim dediğimiz hikâyenin sahiden bizim olduğunu idrak etmemizi temin edecek olan sağlamayı kim ne zaman yapacak?

10 yıl önce
Türkiye"nin fotoğraf ile imtihanı
Annan"a mektup yazın küresel ilkeniz olsun!
Ali Canip Yöntem ve Ahmed Amiş Efendi üzerine
Ben oyumu AK Parti'ye vermeyeceğim
Kara dinlilerle milletin savaşı
Kavala Muhipleri Cemiyeti yahut “George Soros’un askerleriyiz!”