|
Değişim çarpsın sizi... Ki, değişimi anlayabilesiniz!

Siyaset dediğimiz şey; kendi bekası için bile geçmişten ders alamayacaksa, hangi derde deva olabilir ki?

Baş döndürücü olan, değişimin kendisi mi, yoksa "değişim söylemi" mi? Kesinlikle ikincisi... 20. yüzyıl insanı, bir sabah uyandığında; gece yatarken var olan bir siyasal blokun yıkıntılarını da, bilgisayar teknolojisinin "yeni ve süper" bir işlemciyi kendisine satıyor oluşunu da veri olarak kabul etmiştir. Zihinler, değişimi herhangi bir yönüyle sorgulamak yerine, değişim fikrine meyletmiştir.

Bu fikir aynı zamanda, karşı konulmaz bir baskı unsurudur da. Öyle olduğu için, Türk politikacıları yıllardır üzerinden "politika" inşa ettikleri ne varsa değişimin hatırına bir kalemde silip atmışlardır. İktidarın üç ortağının; Avrupa Birliği, Öcalan Davası, Tahkim Yasası, idamın kaldırılması, başörtüsü, Ege ve Kıbrıs sorunları gibi konularda bulundukları pozisyonlar değişim baskısının sonuçlarından başka bir şey değildir. Geri adım atmaları çok kolay ve "sancısız" olmuştur çünkü, "değişime ayak uyduramamak" suçlamasına muhatap olmaktan ürkmüşlerdir. Tanımlayamadıkları bu nesneden korkmuşlardır.

"Değişim fikri" zaten geleneksiz, hafızasız ve arşivsiz olan siyasetin kalbine bir bıçak gibi saplanmıştır. Değişim gerçeğini kavramak değil, "öyle görünmek" esaslı yeni bir politik anlayışla karşı karşıya bulunmaktayız.

"Ortaklar"ın Cumhurbaşkanlığı için bulup buluşturabildikleri formülün 5+5 oluşu da bunu göstermektedir. Statükonun var ettiği bir ortaklığın, istikrardan; eskinin devamından başka bir şey anlamaması doğaldır. Çünkü, "AGİT ruhu, AB üyeliği, küreselleşme gerçeği" gibi lafların, bu koca süreçlerin öznesi değil nesnesi, bu rüzgarların önünde sürüklenen kağıttan kaplanlardan başka bir şey değildirler.

En tepedeki giderse, kendilerinin de gideceğini zannetmektedirler. (Belki de böyle düşünmekte haklıdırlar.)

Neden böyle olmaktadır?

Siyaseti; darbelerden, baskılardan ve demokrasinin varlığı ile yokluğu arasında gidip gelmelerden yararlanamaz kılan şey, bu kurumun geleneksizliğidir. Siyaset sınıfı önemli başlangıçlarda sıçrama yapmak için enerji sarfetmek yerine, her defasında sıfırdan başlamayı göze alarak siyaseti değersizleştirmektedir.

Siyaset; iki seçim arasında geçen süre ile sınırlı bir geleneği temsil etmekte, siyasetçiler de lider ile sadık bendeleri hariç topluma önderlik edebilecek bir sınıf özelliği oluşturamamaktadırlar. Varlıklarını sürdürebilme endişesi onların oto-manipülasyonlarını kaçınılmaz kılmaktadır.

Sıfatları, "lider" resmi görevleri başbakan,

başbakan yardımcısı, genel başkan olan "ortaklar"ın ülkede kamuoyu yokmuş gibi, ülke sahici bir değişime mahkum değilmiş gibi, Cumhurbaşkanlığı için 5+5 formülünü icat etmeleri ve bu formülün ikinci 5''ini mevcut Cumhurbaşkanı''na hibe etmeleri, siyasetin ölüm değilse bile "bitkisel hayat" fermanının ilanıdır.

Siyaset dediğimiz şey; kendi bekası için bile geçmişten ders alamayacaksa, hangi derde deva olabilir ki?

"Dün dündür bugün bugündür"e iktidar bahşetmeye devam etmek, "yarın da dünden farksız olacaktır" demek değil midir?

Statükoyu, primitif-popülist politikayı "uzlaşma" diye yutturmaya çalışan anlayışı değişim çarpsın!

Bırakın çarpılsınlar... Çarpılsınlar ki düzelebilsinler!

Belki böylelikle, kapılıp gitmekte oldukları değişim rüzgarının gerçekte nasıl ve neden üflendiğini anlarlar. Ve belki böylelikle, "korkarak" değil "severek, isteyerek" değişirler, değiştirirler. Belki...

24 yıl önce
Değişim çarpsın sizi... Ki, değişimi anlayabilesiniz!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle