|
Dengini arayan denklem

Gökyüzüne erişmek için merdiveni bulutlara dayadı, basamakları tek tek çıkmaya başladı. Bulutlar bir süre merakla onu seyretti, sonra sıkılıp gökyüzünün başka bir yerine gitti.

Aydınlık için lambalara güveniyorsan, gün gelir her lamba söner, hayat böyle!

Bir şey söylüyorsunuz, sizi duymuyor. Yüzüne bakıyorsunuz, o hiç bakmıyor. Kendini birtakım zihinsel formülasyonların ardına kapatmış, o girdabın içinde dönüp duruyor. Bir tür kendinde tutsaklık hali içinde... Bunun dışında pek bir şey görmüyor, göremiyor. Başkalarını duymaya, başka yerlerden söylenmiş sözlere kulak vermeye tümüyle kapalı... Biriktirdiği fikir kalıplarının sözün tamamı olduğundan emin... Zihinsel formülasyonlarını doğrulamayan bir şey söylediğinizde panik içinde sözü o ezberin içine çekmeye çalışıyor. Zihninde kayıtlı tuttuğu ve şaşmaz olduğunu düşündüğü kalıplarla konuşmanızı bekliyor. Kafasının içi çıfıt çarşısı gibi, ne isterseniz var. Ama hepsi aynı tornadan geçirilerek aynı kalıplara dökülmüş. Bütün serseri hallerine rağmen, dünyanın en konforlu kafalarından birine sahip... O düzenin bozulmasını da zinhar istemiyor. Peki orada mutlu ve huzurlu mu? Kendini rahat ve bütün hissedebileceği bir yere varabilmiş mi? Hayır! Mutsuz, agresif, yalnız! Ortalamanın çok üstünde olduğunu varsaydığı zekasıyla, basit insanların basit düşüncelerle iyi kötü bir sonuca bağlayabildiği hayat denklemlerini çözememek, bunlardan dokunulabilir bir gerçeklik çıkaramamak sinirlendiriyor onu. Bu yüzden aşağılıyor basit insanları... Böcekler gibi görüyor onları, basit, acınası... Ama aslında farkında, onların basit, eleştirilebilir, belki çok matah olmayan hayat bütünlüklerine o belki de hiç bir zaman erişemeyecek. Kendi dünyasından, duvarını kilitli kavramlaştırmalarla ördüğü o zindanın içinden hiç çıkamayacak. Çünkü sadece anlayabildiğine inandığı şeyleri yaşamaya cesaret edebilecek. Bilinmezi olmayan kemik kadar sert, katı, esnemeyen, yanılmaya kapalı bir hayat... Kim koparabilir onu bu zifiri yalnızlıktan? Ancak onun çıktığı yerden daha yükseğe çıkan biri... Yani daha büyük bir yalnız... Mantığı gereği olabilecek bir şey değil bu! Yıkılmayı kabul etmesi gerek, bir virane gibi gürültüyle çökmeyi... Onun hayatının kusuru, o bütün hücrelerinin bağırdığı ağır kusursuzluk! Bir inanç bu onun için, bir tabu... Kendini itirazsızca bir yıkılmaya bırakmadan asla çökmeyecektir kendine attığı bu düğüm! Yıkılmalı, zihninde sağlam hiçbir şey kalmayıncaya kadar... Yıkılmalı tastamam; kendini yeniden daha insanca kusurlarla bezeli şekilde inşa edebilmek için... Yapabilir mi? Belki imkansız değil ama zor, ne yazık ki çok zor... Bütün kilitleri tek tek açıp, kendini bu kafesten kurtarması ve azad etmesi gerek...

“Üstad, buraya kadar nasıl gelebildin?” diye sormuş talebeleri. “Bir çok kez kaybolarak!” demiş yaşlı bilge...

Bir de şunu düşünün; bir bilinmeyeni olduğunu çok geç farkeden denklem ne hisseder?

“Önce sola, sonra sağa, yine sola/ Bakan akıldır, kalp uzatmaz/ Akıl iki kere ikiyi iyice bilir/ Kalp ikiyi inkar edecektir” diyor ‘Kalbin Kararı’nda Ahmet Murat.

Kare için üçgen eksiktir, üçgen için kare fazla... Geometri için her şey tamamdır, ne eksik, ne fazla!

Kusursuzu kendi kusurlarından, tamamlığı kendi küsurlarından bilen insanlar da var.

“Yüzünü ovaya dön ama” dedi meczup, “ardındaki o koca dağı sakın unutma!”

#Aydınlık
#Denklem
6 yıl önce
Dengini arayan denklem
Almanya"da din özgürlüğü
Din dersinde Sünni olmayan mezhepler
Derdi Trabzonspor olanlara…
Ermeni meselesi
Din eğitimi ve ahlak