|
Ev hapsi

Necmeddin Erbakan''ın gazetelerde yayınlanan son fotoğrafı içime dokundu. Altınoluk''ta mahpus tutulacağı evine giderken çekilmiş bu fotoğraf, yaşı ve rahatsızlıkları nedeniyle tekerlekli sandalyede tamamlayabildiği dramatik yolculuğun bir anını resmediyordu. Kimin için dramatik? Siyasi hayatı boyunca pek çok badire atlatmış, pek çok ''olağanüstü hal'' görmüş olan bir siyasi lider için bile dramatik elbet. Ama ondan da çok, böyle tabloları kabuk tutmaya yüz tutmuş bir yara gibi kanıksamaya başlamış bir toplum için dramatik. Burada afili demokrasi cümleleri kurmayı gerekli görmüyorum. İtiraf edelim ya da etmeyelim, bu ülkede demokrasi denen şey daima açma-kapama düğmesi olan konjonktürel bir ''şey'' olarak varlığını sürdüregeldi. Demokrasi tarihimizin kara kaplı albümünde birer utanç vesikası olarak yer eden nice dramatik fotoğrafın vicdanımızdaki yaraları kapanmadı hiç. Darağacındaki başbakanların, elleri kelepçeli siyasi liderlerin, kapısı mühürlü partilerin ve reşit olma yaşında idama, müebbete çarptırılmış gencecik hayatların toplumsal suç ortaklığını paylaşıp durduk aramızda. Hazmedemedik ama sindik. Kabul edemedik ama sessizleştik. Hepimiz birer yılgın vatandaşa, daha kötüsü siyasi şizofrenlere dönüştük. Herkesin yalan olduğunu bildiği dayatma gerçeğe teslim olduk. Vicdanlarımızı hiç temizleyemedik. Çok söyledik, ama asla bir temiz sayfa açamadık. Dolayısıyla kurduğumuz her bina dayanıksız oldu.

Necmeddin Erbakan tam 82 yaşında bir insan, hayatının büyük bir kısmını siyasetin içinde geçirdi. Çok tartışıldı, hakkında çok şey söylendi, ağır suçlamalara maruz kaldı. Siyasi tarihimizin çok önemli simalarından olduğuna kuşku yok. Kendine özgü bir üslubu, kimilerine hayali gelen hedefleri vardı. Beni tanıyanlar bilir, o üsluba ilişkin itirazlarımı her zaman dile getirdim. Şahsına yöneltilen birçok itiraza da itirazım oldu. Benim bu portrede ısrarla önemsediğim şeyse, inanılmaz bir özgüvenle şartlar ne olursa olsun hayal kurmayı sürdürebilmesiydi. Ve o hayaller önemli hayallerdi.

Ama bugün bunların bir önemi yok, ortada duran bu iç sızlatıcı fotoğraf ayrıntıları önemsiz kılacak insani bir yanlışlığı ifşa ediyor. Aslında fotoğraftaki kişinin adının ve kimliğinin de bir önemi yok. Durumu konuşmak gerekiyor her şeyden önce...

Garip bir toplumuz biz... Yaşadıklarımız karşısında anlaşılması gerçekten zor bir ''halsizlik'' sergiliyoruz öteden beri. Halkın seçtiği bir başbakanın devrilmesini, uzak bir adada esir hayatı sürmesini, gülünç ve akıl dışı suçlamalarla mahkûm edilmesini, boynuna yafta asılarak ilkel bir darağacında idam edilmesini sessizce izlemedik mi? Yaşı tutmayan gencecik delikanlıları idam edebilmek için yaşlarını büyüten ara rejimlerde başımızı önümüze eğip işimize gücümüze bakmadık mı? Eskiden resimlerini büyütür duvarlarımıza asardık dört duvar arasında bari kendi çapımızda bir muhalefetimiz olsun diye... Şimdi dizi yapıp romantizmine varıyoruz evvel zaman günahlarının. Kimimiz Menderes, kimimiz Deniz Gezmiş efsanesi peşindeyiz. Zamanı geçmiş gerçek, bir nevi yalan oysa...

Necmeddin Erbakan''ın bu devletin tek bir kuruşuna el uzatmadığına eminim. Bu ülkenin siyasi suçlularının hangisinin hikayesi doğru çıktı ki, bu çıksın. Bundan yıllar sonra, doğru hikayeleri yazı dizisi haline getirip önümüze koyacaklar hep yaptıkları gibi... Biz de okuyup romantizminin keyfini çıkaracağız yine.

Öyle görünüyor ki, Başbakan asanların, darbe yapanların, kapılara mühür vuranların, nice neslin defterini dürenlerin hesap vermediği bir ülkede, bu fotoğraflar daha nice zaman tarihin yalnız tanığı olmaya devam edecek görünüşe göre. Bu toplumun bir ferdi olarak, toplumsal vicdanı yaralayan bu fotoğraflardan duyduğum derin rahatsızlığı ilan etmek için bu satırları yazıyorum. Belki gün gelir tarihin eli kolu buralara kadar uzar, itirazım geleceğin kaydına geçer böylece.

16 yıl önce
Ev hapsi
Ulusal sermaye kasada, yabancı sermaye sahada
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?