|
İnceliğin ince noktası

Neden inceliklere ihtiyacımız var? Bu soruyu sorabilenler, muhtemel ki zaten cevabın çok uzağında değiller. İncelik hayatı yüzeyden, satıhtan, kabuktan değil, derinliklerine vâkıf olarak özünden yaşamaya yaklaştırır bizi. Kavrayışımızın boyut kazanmasıdır bir anlamda. Bakışlarımızın keskinleşmesi, görüşümüzün mahiyet kazanmasıdır. İncelme konusunda mesafeler almış, inkişaf etmiş insan, daha fazla farkındalık edinmiş, hassasiyet kazanmış demektir. Yüzeye bakan, yüzeyden gören, günlerimizi zengin ve güzel kılan ayrıntıları, hayata doku kazandıran girinti ve çıkıntıları, hikâyeye anlam derinliği katan vurgu ve dokunuşları ya kısmen ya tamamen ıskalar. İncelen, incitmekten korkar. Çünkü incitilmenin insanın iç dünyasında yol açtığı sarsıntıların, bunun sonrasında ortaya çıkan fay kırıklarının büyüklüğünü, yaptığı tahribatı bilir. Çünkü incelerek insanın hakikatine doğru adımlar atmış, insanı, hayatı, bunları bütünleyen anlam evrenini bir şuur, hatta neredeyse bir duygu olarak içselleştirmiştir.

Bugün havasını soluduğumuz dünyayı öylesine sert, katı, sığ bir yer haline getirmiş durumdayız ki, neredeyse her türlü sosyal temas içinde bir incitme potansiyeli taşıyor artık. İnsanların birbirlerinin hayatlarına dokunuşlarında çoğu zaman bariz, bazen de belli belirsiz bir kıyıcılık, bir hoyratlık, hatta bir incitme kastı var. Gündelik akış içinde çok farkında olmuyoruz ama davranışlardan çıkan duygusal enzim bir nevi buharlaşarak havaya karışıyor, hayatımızın her yanına sirayet ediyor ve ortamı zehirliyor.

“Dünya küçüldü, giderek daha küçüldü; kurşundan bir topa dönüştü. Değmediği doğa parçası, toprak, insan kalmadı. Dünyanın iki eli var sanki. Biriyle taşıdığı kolaylıklar, incelikler, ötekiyle taşıdığı kabalık, kıyıcılık, yok edicilik, ölüm” diyor Gülten Akın, ‘Beni Sorarsan’ ismini verdiği kitabında.

Aynı duygu havuzunun içindeyiz nihayetinde hepimiz. Aynı kirlenmiş havayı soluyoruz. Birimizin yaptıkları diğerlerinde görünmez hisler bırakıyor, katılığa, kabalığa, yüzeyde oyalanmaya, sığlıktan beslenmeye başlıyor ve dönüşüyor, dönüştürüyoruz yavaş yavaş birbirimizi. İnciten inciniyor nihayetinde, can acıtanın canı yanıyor. İnsanlık görünmez bağlarla birbirine irtibatlı bir büyük organizma. İnsana yapılan her kötülük, insanda yol açtığımız her tahribat hayatın tenini tahriş ediyor ve dönüp hepimizde irili ufaklı, görünür görünmez, doğrudan ya da içten içe kanayan yaralar açıyor.

“Kendimizi tutamayıp birine fena bir şey söylüyoruz, hemen sonrasında bu yaptığımız bir sızı olarak gelip içimize yerleşiyor” diye geçirdi içinden, “bizim yerimize pişman olan bir ince noktası var içimizin!”

İncelik güzellikle beraber gelen bir şey... Güzelliğin sahibi belli... O güzellikten insanları nasiplendiren de yine O. Güzellikten hiç ayrılmadığına göre incelik de yine O’nun sanatlarından biri... İnceldiğimiz ölçüde insana yaklaşıyor, yakınlaşıyoruz. İnceliğimizi kaybettiğimiz ölçüde de uzaklaşıyoruz insanlığımızdan. Sevemiyor ve sevilmiyor oluşumuz da bundan.

İmam Gazali, abide eseri ‘İhya’da inceliğin en ince noktasını bizler için ayan hale getiriyor: “Kâinat, bütün varlıkları ile Allahu Teâlâ’nın sanatıdır. Avam kısmı bunu böyle bilir ve bina inanarak Allah’ı sever. Fakat basiret sahibi, Allahu Teâlâ’nın bu sanatının ince teferruatına vâkıf olur. Bir sivrisinekte akıllara durgunluk verecek incelikleri görür de bu sevgisi kat kat fazlalaşır. Allahu Teâlâ’nın sanatının inceliklerini bildiği nispette sevgisi de çoğalmış olur. Allahu Teâlâ’nın sanatının inceliğini bilmek, sahili bulunmayan bir deryaya dalmaktır. Bunun için marifet erbabının sevgisi, ayrı ayrıdır. Fazla bilen fazla sever.”

#Gülten Akın
#İmam Gazali
#İhya
2 yıl önce
İnceliğin ince noktası
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle