|
Aynaya bakıyorum, gözlerim kapalı!

Neredeyse kaybolduğumuzun, kendimizle irtibatımızın kesilmek üzere olduğunun ve belki de biz uyanmayalım diye durmadan önümüze bizi oyalayacak bir şeyler konduğunun farkına vardığımızda, muhtemel ki film bizim için büyük ölçüde bitmiş ya da bitiyor olacak. Yani kulağımıza gelmesin ve eğlencemizi bozmasın diye içimizde sessize aldığımız her şey, bizi onca zaman boş yere uyarıp durmuş olacak. Hayat hiç eksilmiyor, hep var, bütün canlılığı ile orada! Hakikat bir an olsun vazgeçmeden kendini kulağımıza fısıldayıp duruyor. Hatırlayalım ve kendimize geri dönelim dile... Ama biz kulaklarımızı tıkamış, gözlerimizi kapamış ve kalbimizin fişini çekmiş gibiyiz adeta. Birileri bizi oyalamak için türlü dolaplar çeviriyor, bin bir türlü tuzak kuruyor olabilir. Ama bütün bu sahte parıltılara, bu asılsız eğlencelere, bu uyuşturucu yalanlara kendimizi ikna eden biziz! Zamanın sarhoş edici döngüsüne kanarak, kendimizi yaşamaktan sürekli alıkoyan biziz!



Her insan, tabiatı gereği kendini, hayatını ve yaşadıklarının ne anlama geldiğini düşünmeye meyyal... Derinleşmek ve zenginleşmek adına kendi çapında, kendi seviyesinde, kendi miktarınca tefekkür etmeye meyleder mutlaka her insan. Eğer sürekli bir şeylerle zihni bunu yapamayacak kadar meşgul edilmiyorsa!



“Düşün biraz!” dedi sağ tarafta oturan. “Ne düşüneyim?” diye sordu soldaki. “Mesela nasıl düşünebildiğini!” diye cevapladı sağdaki. Sonra bunu dakikalar boyunca beraberce denediler.



Sen sustuğunda, içinde kendi kelimeleriyle konuşan kim? Sen yürürken, içinde derin düşüncelere dalan kim? Sen unutmaya çalışırken, içinde unutmaya direnen kim? Sen göze almışken, içinde yanlışa itiraz eden kim? Sen dalgalı bir deniz gibi kabarıp coşmuşken, içinde seni yatıştıran kim? Seni metruk bir bina gibi aniden yıkılmışken, içinde seni tutup ayağa kaldıran kim? Sen olan biten her saçmalığın ardından körkütük kapılıp gitmişken, içinde uyumakta olan güzelliği uyandıran kim? Sen bir daha asla duygularının sözünü dinlememeye ahdetmişken, içinde bulduğu çalı çırpıyla sevda ateşleri tutuşturan kim? Sen her şeyi görüp işittiklerinle anlamaya meyletmişken, içinde hiç durmadan ilham sofraları kuran kim? Sen koca koca kalabalıkların arasında yapayalnız kalmışken, içinde bütün insanlığa yetecek muhabbeti biriktiren kim? Sen kendine üç kuruşluk bir değer bile biçmezken, içinde dağların bile taşımaya güç yetiremediği sırrı gizleyen kim?



“İçimde bilemediğim, tarif edemediğim, kelimelere dökemediğim bir şeyler birikiyor. Anlamaya çalışıyorum ama buna gücüm yetmiyor. Görmezden gelemeyeceğim kadar gerçekler, oradalar ve her geçen gün birikiyor, birikiyorlar. Nasıl sığabildiğini bilmiyorum ama sanki içimde benden çok daha büyük bir şey var. Sanki ben bir kelimeyim ve öteki bütün kelimeler ele gelmez bir şekilde içimde dönüp dönüp dönüp duruyor” dedi mırıldanarak kendi kendine. Sustu sonra, birikti öylece bir kenarda suskunluğu.



“Beşer aynaya baktığında bir gün nihayet insan olduğunu görecek mi?” dedi beyaz saçlı adam, “İşte bütün mesele bu!”



Alman besteci Richard Wagner klasikleşmiş eseri 'Tristan ve Isolde' operası hakkında şunları söylüyor: “Bu opera benim dehamın eseri değildir. Rüyamda gördüğüm ve işittiğim sesleri uyanır uyanmaz notaya döktüm. Beğendiğiniz bu müzik, rüyalarımın sesidir. Benim zavallı kafam, böyle bir harikayı asla isteyerek ve düşünerek bulamazdı.”



Zemherinin alemi soğukla kasıp kavurduğu bir iklimde, incecik bir şükür hırkasıyla kendini sıcak tutan insanlar da var.



“Ne ki kaybettin” dedi meczup, “demek ki hep sende imiş!”


#Richard Wagner
#Tristan ve Isolde
7 yıl önce
Aynaya bakıyorum, gözlerim kapalı!
Çocuk mu deneme tahtası mı?
Arkadaşım Ayda'nın abisi Ohannes Semerciyan
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı