|
Yol boyu

Sarı sıcak altında yolculuğun demli bir çay gibi insanın içine akıp giden benzersiz bir tadı var. Güneşin yakıcı ışıklarıyla tutuşan yollar, zamanı uzattıkça uzatan bir başkalıkla ötelere doğru uzanır gider. Harman sonu yalnızlığındaki tarlalardır yol arkadaşınız çoğu zaman... Saatler boyunca onlarla o yalnızlığı ve sükûneti paylaşır gidersiniz. Tabiatın ressamlara en çok ilham veren manzaralarından biridir bu sarı sıcak düzlükler... Bereketin sükûnete dönüştüğü hayat yüklü düzlükler...

Yine yılın bu zamanı başka zamanlarda pek az rastlayabileceğiniz bir ıssızlık da kaplar yol boylarını... Birkaç ay önce bereket sağmak üzere tarlaları dolduran insan siluetleri, bir anda elini eteğini çekivermiştir sanki o tarlalardan. Terk edilmiş bir gezegende ilerliyormuş hissine kapılırsınız. Ama hayatın olduğu, yaşayanların izlerini fazlasıyla taşıyan bir gezegende... Bir felaket sonrasında değil, bir yaz sonu şenliğinin az öncesinde gibi... Bu dingin zaman, bu geçici hareketsizlik; zor zamanlara saklanacak erzakı ipe dizip kurutur gibi demlemek, dinlendirmektir aslında hayatı... Kara bulutlar gökyüzünü doldurmadan, çılgın rüzgârlar tepelerden aşağılara koşmaya başlamadan, kara kış yüzünü göstermeden...

Uzanıp giden sarı sıcak düzlüklerin yerini çıplak tepelere, yeşil vadilere, sessizce, mecalsizce akışını sürdüren ırmaklara, durgun göllere, mavi söylencesini aralıksız sürdüren denizlere bıraktığı da olur elbet. Yolun ucunu bırakmayanlar için her seferde dinleyecek çok hikâye vardır. Ancak bütün bu yol boyu değişimlerinde sarı sıcak düzlüklere sinen o sükûnetin bir benzerini hissedersiniz. Belki de bu sükûnetin sırrı, güneşin kudretine karşı durulamayacağına dair kadim bir hayat bilgisi parantezinde gizlidir. Bir geri çekilme, sözü her yeri saran sarı sıcak ve kuşkusuz çok güzel yaz iklimine bırakma hali... Bunun tanıklığıdır aslında zamanı uzatan, genişleten bütün yaz yolculuklarında yaptığınız. Asfaltın üstünde titreşen ve yolu yakasından kıskıvrak yakalayan koyu sıcak bunun canlı ispatı değilse nedir?

Sıcağa tahammülü zayıf bir yolcu olsam da direnemem hiç; tadı meşakkatinin çok ötesine geçen bu yaz yolculuklarına. Hayatın özünden giderek daha fazla uzaklaşan kara gri şehirlerde oyalanarak kim kaçırmak ister tabiatla kucaklaşan bu sarı sıcak mucizeyi... Ama özünde yine bir şehirlilik cenderesi taşıyan sahil kumpanyalarının tuzaklarına düşmemeye de dikkat etmek gerektiğini düşünürüm. Hazır formüllerden uzak, tüketme şehvetinden uzak, kargaşanın hıncahınç sahillerinden uzak güzergâhlardan gidilir çünkü hayatın kendini saklayan gerçek yaz mevsimlerine.

Şehirlerin karmaşasında heyecan bulanlardandım ben de eskiden... Ruhum değişeli epeyce zaman oldu. Hayatı, hiç kalmadığı bir yerde aramanın anlamı kalmadı artık. Şimdi bedenim de istiyor artık tabiata doğru yürümeyi, özüne dokunmayı anlamın. Ama yine şehirli saydığım kaba bir saplantıya esir olmadan, gezip görmeyi bir şehirli faaliyeti haline getirmeden... Önemli olan ruhu gezdirmek, bedeni değil... Kaç kilometre yapıldığının önemi yok bu durumda. Şunu iyi biliyor, aklımdan hiç çıkarmıyorum: Bilgelik, evinin balkonuna çıkıp bütün dünyayı oradan görebilmektir aslında!

16 yıl önce
Yol boyu
Hamas “durduk yerde” saldırdı diyenlerin görmesi gereken
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi