|
Bu ülke neye benzer?

İlkyazın bu en güzel günlerinde ağır bir soğuk algınlığına yakalanmayı başardım. Başımı kaldıracak halim bile yok, ama bugünü yazmadan geçirmektense, size çok sevdiğim iki örnek olayı içeren eski bir yazımı anımsatmayı yeğledim. Ben iyileşme gayreti içindeyken, siz de bu "yineleme"yi küçük bir özür olarak kabul edin. Yazı şöyle:

Neye benzer bu ülke? Nicedir Türkiye''de siyaset yapmanın koşullarından, ülkenin içe ve dışa dönük hedeflerinden, uluslararası stratejiyi belirleyen yeni çatışma başlıklarından söz ediyoruz. "Bunca tartışma içinde neye benziyor gerçekte bu ülke?" diye soralım ve bu sorunun yanıtını Şevket Süreyya Aydemir''in "Suyu Arayan Adam"da verdiği iki örnekte arayalım. Birinci Dünya Savaşı''nda Edirne''den yola çıkıp gönüllü asker olarak Kafkasya cephesine giden Aydemir, Suşehri''nde verdikleri molada bir dedeyle nineye rastlar. Yaşlı çift göç yoluna düşmüş, Erzurum''dan ta buralara kadar gelmiştir. Ninenin tuttuğu ağıt yavaş yavaş söner. Aydemir yaşlı adamla söyleşmeye başlar:

"İhtiyar erkek bize önce, her göçmenin her yeni gelen yolcudan sorduğu haberleri sordu. Sonra daha başka sualler sıraladı:

- Nirden gelirsiz oğul?

- İstanbul''dan...

- Erzirumu görmişsüz?

-Yok...

O zaman başını uzun uzun iki tarafa salladı:

-Ne diyim oğul, ne diyim?...

İhtiyar, Erzurum''u görmedikten sonra, İstanbul''dan olmanın önemsizliğini, Erzurumlu olmayanlara orayı tarif etmenin imkansızlığını bu çaresizlik ifadeleri ile anlatmaya çalışıyordu.

Ben de sordum:

- Erzurum da bura gibi çamlık mı, meşelik mi?

-Yoh...

- Bağlık mı, bahçelik mi?

-Yoh...

- Camileri, çarşıları çok güzel mi ola?

- Ne diyim oğul, ne diyim?...

- Havası suyu acep İstanbul''un gibi mi?

- İstanbul''un sözü mü olur oğul, Erzurum''un yanında...

Ve başını iki tarafa uzun uzun salladı."

Türkiye "İstanbul''un sözü mü olur Erzurum''un yanında!" demeye benzer.

Aydemir cephededir. Kasım 1918''de gelen yenilgi haberi ve ateşkes emri buraya bomba gibi düşer. Aydemir şunları söylüyor: "Hayır, bu neticeyi beklemiyorduk. Hele burada, bu cephede biz, asıl vazifemize kendimizi daha yeni vermeye başlamış sayıyorduk. Ordu Karadeniz''den, Gürcistan''dan Hazar Denizi''ne ve İran içlerine kadar büyük bir hareket sahası üzerindeydi. İran''da Tebriz işgal edilmişti. Bunu biliyor ve buralarda ne işimiz var demiyorduk. Hayır, daha da ileriye gitmeliydik. Asıl hedefimiz Azerbaycan''dı ve ordunun bir kolu oralara gitmişti. Bakü, müstakbel Güney Kafkasya''nın başşehri olacaktı. Biz de bulunduğumuz yerden, Ermenistan içinden ve Zengezur''dan aşarak Karabağ''a ve böylece de Azerbaycan''a ulaşmak için yol açıyorduk." Ama yenilgi ve çekiliş emri kesindir. Aydemir çekiliş gününü şöyle anlatıyor:

"Yollar atlı, yaya, genç, ihtiyar, kadın, erkek insanlarla doluydu. Hepsi de asker kollarının yanısıra koşuyor, ağlıyor, yırtınıyor, feryat ediyorlardı:

- Bizi kime bırakıyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz?

Beri tarafı artık Anadolu demek olan Aras üzerindeki Markara Köprüsü''ne vardığımız zaman teessür ve heyecan son haddini buldu. Bölüğün önünde Sandıklılı Nuri Çavuş, bağlamasıyla bir türkü söyleyerek yürüyordu:

Cezayir''e kara bayrak çekildi,

Garip anaların beli büküldü,

Koç yiğitler Cezayir''den çekildi,

Sokakları mermer taşlı,

Güzelleri sırma saçlı Cezayir hey!..."

Türkiye, Kafkaslar''dan ta nice geriye çekilirken Afyon Sandıklılı Nuri Çavuş''un Cezayir türküsü söylemesine benzer.

24 yıl önce
Bu ülke neye benzer?
Kudüs notları 1
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü