|
Merkez sağ ve "etmenler"

Geçen haftaki yazımı şöyle bağlamıştım: "Türkiye''de siyasi dengelerin yeniden oluşması Merkez Sağ''daki bütünleşmeye bağlı. Ama zoraki değil, organik bir bütünleşme olmalı bu. Sözkonusu organik bütünleşmenin yolu da öncelikle yeni bir ''siyasi aktör''den geçiyor."

Türkiye bu yeni "siyasi aktör"ü önümüzdeki beş yıl içinde "üretmek" zorunda: "Üretmek" eylemi kimilerine yadırgatıcı gelebilir, ama Türkiye''nin koşulları nicedir böyle bir "üretimi" hem olanaklı hem de gerekli kılıyor. Merkez Sağ''daki bütünleşme ancak sözkonusu aktörün ortaya çıkmasıyla gerçekleşebilir gibi görünüyor. Süre sınırlı, hem de siyaset arenasında ancak "böyle bir bütünleşemeye yol açacak" bir aktörün üretilmesiyle sınırlı!

Bu formülün tersi de geçerli mi? Diyeceğim, Merkez Sağ''da gerçekleşecek bir bütünleşme, hemen sonrasında böyle bir aktörün doğmasını sağlayabilir mi? Günün siyasal koşulları bu formülün işlemesini iyice kuşkulu hale getiriyor.

Ancak bu ikinci formülün bile anlam kazanmasını sağlayacak bir "etmen" yakında siyasal koşulların belirlenmesi sürecine katılacak: Bugün itibariyle "hür ve serbest" kalan bu etmeni herkes yakından tanıyor: Sn. Süleyman Demirel! Merkez Sağ''ın yakın gelecekteki biçimlenmesinde, şöyle veya böyle, Sn. Demirel''in izi ve etkisi olacak: Bütün siyasal hesapların baştan yapılması gereken bir döneme giriyoruz.

Sn. Demirel kimileri için çok "olumlu", kimileri içinse çok "olumsuz" siyasal değerlendirmelerle manevra alanı kazanan bir "simge-aktör". Seçmen kitlesine gelince, bugün itibariyle, o "neyi nasıl yapacağı kestirilemez" bu aktör karşısında "yansız" bir konuma sahip. Diğer deyişle, Sn. Demirel''e kamuoyunda ne sanıldığı gibi bir "ilgisizlik ve kayıtsızlık" ne de yine sanıldığı gibi "büyük bir ilgi ve özlem" var. Şimdi tuhaf bir siyasal sav dile getirelim: İşte tam da bu "yansızlık" durumu Sn. Demirel için ciddi bir "siyasal avantaj" oluşturuyor; aşırı ilginin doğuracağı "beklentiler"den de, ilgisizliğin zorunlu kılacağı "acele ve etkili adımlar atma gereği"nden de arınık bir avantaj.

Sn. Demirel''in bundan sonraki performansı, etki ve manevra alanı, siyasal koşulları belirleme gücü ne olursa olsun, dahası yeni süreçte Merkez Sağ''ın genel yönelimi açısından yol açacağı sonuçlar ister "olumlu" ister "olumsuz" nitelik taşısın, bu "girişim" Merkez Sağ''da dengelerin yerine oturması için "yararlı bir işlev" görecektir. Bu yazıdaki "genel" önermelerin "ayrıntıları"nı önümüzdeki dönemde uzun uzadıya işleme olanağını bulacağız.

Merkez Sağ için diğer belirleyici "etmen" ise hemen "dışında" yer alan iki partiden oluşuyor: FP ve MHP. Merkez Sağ, devlet aygıtının işleyişine yönelik tavır bakımından, adına uygun bir şekilde "merkez"de, bu iki partinin arasında yer alıyor. Devlet aygıtının oluşturduğu merkeze hangi partinin en yakın, hangisinin en uzak durduğunu belirtmeye gerek yok kuşkusuz.

Ama bu iki parti biribirinden bunca uzak olduklarını görmezmiş, bilmezmiş gibi bir tür "diyalektik oyun" içine girdiler son dönemde: Ama asıl göremedikleri, bu "FP-MHP diyalektiği"nin uzun vadede Merkez Sağ''ın işine yarayacağıdır. İşte bu da Merkez Sağ''ın -şimdilerde kimselerin göremediği- siyasal avantajı!

Seçimlerden bu yana, sözkonusu diyalektik süreci körüklemek FP''nin ana hedeflerinden biri oldu: Ama bu hedef yalın, bir o kadar da yanlış bir "oy hesabı"na dayanıyor; Türkiye''nin "siyasal koşulları" o çok arzu edilen hedefin gerçekleşmesine uygun bir nitelik taşımıyor artık. Diğer deyişle, bu oyun FP cephesinden bakıldığında bile sanılan ölçüde "akılcı" değil; zaten FP Kongresi''nden çıkan sonuç da bunun ipuçlarını taşıyor.

MHP''ye gelince, bu partinin sözkonusu "diyalektik oyun"a kapılmasını anlamak pek olanaklı değil; belki Cumhurbaşkanlığı Seçimi sırasında yaşanan "olumsuzluklar" ve partinin uğradığı zaaf önemli dersler sağlamıştır. MHP, FP''yi temel rakibi olarak gördüğü sürece bu "diyalektik oyun"un dışına çıkamaz ve bu anlaşılması güç "FP paranoyası"yla fazla yol alamaz. Ama bu "oyun"un en temel sonucu, bir kez daha yineleyelim, Merkez Sağ''ın dengelerinin "kendi siyasal yapısı" içinde oturmasına yardım sağlamak olacaktır. MHP ve/veya FP yarın bir "siyasal gelecek"leri olsun istiyorlarsa, bunun "merkez"den geçtiğini ve böyle bir geleceği de "ancak kendi siyasal yapıları içinde evrilerek" kazanabileceklerini anlamak durumunda.

Bugün Türk futbol tarihinin en önemli maçı oynanacak. Her zaman vurguladığım gibi, fanatik bir Beşiktaşlı olarak, sevgili rakibimizi çılgınca desteklemek üzere televizyonun başına kurulacağım. Takımımın Galatasaray gibi bir rakibi olduğunu görmek bile gurur verici. Galatasaray''a Arsenal karşısında başarılar diliyor ve "Haydi, getirin artık şu kupayı! İstanbulspor maçında da tüm Türkiye''yle birlikte çıkarın tadını!" diyorum. Haydi Galatasaray!

24 yıl önce
Merkez sağ ve "etmenler"
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?
Netanyahu’ya tutuklama tehdidi ve Amerika’nın uluslararası itibarı