|
Homo Ludens

2000 Avrupa Kupası bugün oynanacak final maçıyla sona eriyor. Milli Takımımız tarihindeki en büyük başarıyı elde ederken gerçek kapasitesini yansıtmaktan uzak maçlar çıkardı. Buna karşın, biraz daha şanslı olsaydı, Avrupa''nın ilk dört takımı arasına girebilirdi. Futbol -sıkça olduğu gibi- yine gündemin ana başlıklarından biri oldu. Futbolu bunca çekici kılan nedir? Bu konuda sosyo-ekonomik kuramlar da, "modern çağda maneviyatın yeni kipi" türünden varsayımlar da oldukça zayıf kalıyor. Bugün "oyun" üzerine en yetkin çalışmalardan birini hazırlamış olan bir ada, Johan Huizinga''ya kulak verelim. Huizinga "Homo Ludens" (Oyun Oynayan İnsan) adlı yapıtında bakın neler diyor (Ayrıntı, 1995, çev. Mehmet Ali Kılıçbay):

"Oyun anlam bakımından zengin bir işlevdir. Oyunda, yaşamın doğrudan gereksinimlerini aşan ve eyleme anlam katan bağımsız bir unsur ''oynamaktadır''. Her oyun bir anlam taşır."

"Oyunda, hayatın herkes tarafından hemen tanınabilen ve kesinlikle temel bir kategorisiyle karşı karşıyayız. Oyunu, kelimenin modern anlamında ''bütünsellik'' olarak adlandırabiliriz; oyunu bütünselliği içinde kavramak ve değerlendirmek zorundayız."

"Oyunun varlığı, bizim evren içindeki konumumuzun mantık-üstü karakterini sürekli ve en yüksek anlamıyla ortaya koymaktadır. Hayvanlar oyun oynayabilirler: Demek ki sadece mekanik şeyler olmanın çok ötesindedirler. Biz de oynuyoruz ve oynadığımızın bilincindeyiz: Demek ki biz de sadece akıllı varlıklar olmanın ötesindeyiz; çünkü oyun irrasyoneldir."

"Oyunu kültürün içinde, bizzat kültürden önce varolan, kültüre eşlik eden ve bu kültürü başlangıcından içinde yaşadığımız döneme kadar damgalayan, verili bir bizatihilik olarak buluruz. Oyunun mevcudiyetiyle her yerde, ''gündelik'' hayattan farklılaşan belirlenmiş bir eylem niteliği olarak karşılaşırız. Bilimsel çözümleme yoluyla bu niteliğin nereye kadar niceliksel faktörler haline indirgenebileceği sorusunu bir yana bırakabiliriz. Özellikle söz konusu olan şey, oyun adını verdiğimiz hayat biçimine özgü olarak bulunan haliyle bu niteliktir. Faaliyet biçimi olarak, anlam yüklü biçim olarak ve toplumsal işlev olarak oyun; işte inceleme konusu budur."

"Eğer oyunun belirgin imgelerin kullanımına, gerçeğin belli bir temsiline dayandığını fark edersek, bu durumda ilk çabamız bu imgelerin veya bizatihi bu temsilin değerinin anlaşılması yönünde olacaktır."

"Oyun olgusunda, biyoloji tarafından olduğu kadar mantık veya estetik tarafından da belirlenmeye pek izin vermeyen, canlı varlığın bir işleviyle karşı karşıyayız. Oyun kavramı, manevi ve toplumsal hayatın yapısını ifade edebildiğimiz diğer bütün düşünce biçimlerinden farklılığını dikkat çekici bir şekilde korumaktadır."

"Oyuncular topluluğu, oyun bitmiş olsa bile, sürekliliğe yönelik genel bir eğilim göstermektedir. İstisnailiğin içinde birlikte yaşama, önemli bir şeyi birlikte paylaşma, ötekilerden hep birlikte ayrılma ve genel ölçülerin dışına çıkma duygusu, yalnızca oyun süresiyle sınırlı kalmayan bir cazibe oluşturmaktadır. Nasıl ki şapka başa aitse, kulüp de oyuna aittir."

"Oyunu biçim açısından, özgür, ''kurmaca'' ve olağan hayatın dışında yer aldığı hissedilen, ama yine de oyuncuyu tamamen özümleme yeteneğine sahip bir eylem olarak tanımlamak mümkündür."

Huizinga''nın bütün bu saptamalarından tek bir sonuç çıkarıyorum: Futbolun egemenliği kolay kolay yıkılmayacak. Futbolu herkes oynar: Ekran başında (gerçi ben tribünde oturmayı yeğlerim) maç izlemek bile "oyun"un kendisidir.

24 yıl önce
Homo Ludens
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi