|
Dil kirlenmesi (2)

Yabancı kelimeler bir ihtiyacı karşılamak üzere dile girmektedir; bu ihtiyaçların kimisi toplumsal kimisi de kişiseldir.

Evet, dil kirlenebilen bir şey değildir. Yabancı kelimeler dili kirleten ''kir''ler değildir. Bir kelimeye ihtiyacın vardır, alırsın; değiştirerek yahut değiştirmeden kullanırsın, senin olur. Bir kelimeye aslında ihtiyacın yoktur, ama nedense o kelime gelmiştir (özenti, moda, taklit, kişinin kendini gösterme arzusu, zorlama vs. gibi sebepler ...), yerleşip kalmıştır; senin olmuştur. Bunların hiçbiri dili kirletmiş değildir. Şu veya bu sebepten, şu veya bu şekilde dile girmiş, az veya çok kullanılmış; ama bir iletişim ihtiyacını görmüş, kimisi şöyle bir görünüp kaybolurken kimisi iyice yerleşmiş, kendine bir aile kurmuş, üremiş. Kimse onlara ''kir'' gözüyle bakmamış.

Yabancı kelimeler dili kirletiyorsa, şöyle bir düşünelim: Dilimiz ne zaman kirden uzak, temiz kalmış diye. Hiçbir zaman! En eski yazılı metinlerimizden beri dilimizde yabancı kelimeler var. Çin''le komşuyken Çinceden kelimeler almışız, hatta diktiğimiz taşları bile iki dilli dikmişiz, bir yüzü Türkçe, bir yüzü Çince. Budist olunca bir kısmımız, dile Budizmin terimleri akın etmiş; Sanskritçe, Soğdça kelimeler... Sonra Müslüman olmuşuz, Arapça ve Farsça kelimeler gelmeye başlamış. 19. yüzyıldan sonra Grek-Latin kökenli kelimeler... Dilin adı hep Türkçe olmuş, Türkçe değişmemiş. Bakmayın siz kimi aydınların "Osmanlıca Türkçe değildi!" safsatalarına. En ağır Osmanlıca metin bile Türkçeden başka bir şey değildir. Kimi metinler dar bir grubun iletişim ihtiyacını gördü diye, bizim kafamızdaki "Türkçe" anlayışımıza uymuyor diye, en önemlisi biz rahat anlayamıyoruz diye bunu başka bir dil sayamayız; dili kirlenmiş sayamayız.

Yabancı kelimeler bir ihtiyacı karşılamak üzere dile girmektedir; bu ihtiyaçların kimisi toplumsal kimisi de kişiseldir. Toplum hayatına yeni girmekte olan bir ürünün, kavramın ismidir; ana dilde karşılığı yoktur, dile girer; yerleşir. Veya toplum yeni bir kültür dairesine doğru rota değiştirmekte, dümen kırmaktadır. Bilegeldiği kavramlar ve nesneler için daha ''hoş'', daha ''şık''; hadi günümüz tabiriyle söyleyelim, daha ''in'' laflar çıkar karşısına; bunlar eskileriyle toka edilir. İslâm dairesine girerken birçok Türkçe kelimeyi bırakıp Arapça ve Farsçadan, sonra Rumcadan filân kelimeler almışızdır. Sonra bunları da bırakıp Batı kültürünün kelimelerini tercih etmeye başlamışızdır. Bu değişimler toplumun değişimlerine paralel olarak gerçekleşir. Bir de kişisel ihtiyaçlar vardırb Adam herhangi yabancı dili iyi biliyordur, o dil içerisinde edindiği bir kavramın ismini kendi ana dilinde ifade edemez, kimi zaman utana sıkıla, çift tırnak işaretlerinin, ayraçların içerisinde; kimi zaman da apaçık, uryanen aslını kullanır o kelimenin. Bazen böyle bir ihtiyaç bile yoktur da adam açıkça züppelik yapmak, sözleriyle farklı olmak gibi tavırlar içinde olur. Bunları yadırgayabiliriz. Yadırgamayanlar, hatta hoş bulanlar, sempati duyanlar da çıkar. O başta anlaşılmayan, burun kıvırılan, kızılan kelimelere yavaş yavaş alışılır, dile yerleşir. İletişim sisteminde bir aksama olmaz. Dilin iletim kanalları tıkanmaz; tersine imkânları artar.

Burada söylemek istediğimiz ''yabancı kelime'' sorununun bir ''dil'' sorunu olmadığıdır. Yoksa, yabancı kelimeler bir kültür sorunu, bir aydın sorunu olarak karşımızda durmaktadır. Sorun hakkındaki görüşümüz ''yabancı kelime''nin bir dil sorunu olmadığı ön kabülü çerçevesine oturmaktadır.

24 yıl önce
Dil kirlenmesi (2)
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!