|
Tanrı ve deprem

Deprem içimizde ve dışımızda, bizde ve başkalarında, canlı cansız, şuurlu şuursuz âlemlerde cereyan eden, kimi hayır kimi şer, kimi iyi kimi kötü, bazıları sevindirici bazıları üzücü sayısız olaylardan yalnızca biridir. Olayların, oluşların ve varlıkların Tanrı ile ilişkisini kurarken sadece depremi düşünmek, ona kilitlenmek önemli bir yanılma, yanlış değerlendirme sebebi oluyor. İmanlı ve amelli olup depremden zarar görmesine rağmen Allah ile olan ilişkisi zedelenmeyen müminler deprem ve onun getirdikleri ile ilgili müsbet yorumlar yaparak her şeyi bir hikmete bağlarken imanı zayıf veya inancı bulunmayan kimseler depremin sonuçlarını dramatik bir dille tasvir edip yeterli doza ulaştıklarına inandıkları noktada inkarlarını ilan ediyor, bu vesile ile ona (küfre) taraftar toplamaya gayret ediyorlar. Bütün şerleri, kötülükleri, acımasızlıkları Tanrı''ya yükleyip bunları niçin yaptığını soruyorlar.

Allah kendini Kur''an''da anlatıyor. Buradan yola çıkarak olup bitene bakıldığında belki daha doğru sonuçlara, değerlendirme ve yorumlara ulaşmak mümkün olur. Buna bir katkı olabilir ümidiyle bazı ipuçları vermek istiyorum:

Allah''ın birçok ismi (O''nu bize anlatan isimleri ve sıfatları) vardır, herhangi bir oluşta bunların tamamı devrededir; intikamı, cezalandırmayı, ödüllendirmeyi adaletten, sevgiden, rahmetten ayrı, iki gurubu birbiri ile alakasız olarak düşünmek doğru değildir.

Allah''ın yarattıkları ile ilişkisi devam etmektedir; O, daima dilemekte, yapmakta, yaratmakta ve yok etmektedir. Kendi iradesi ile oluşları tâbi ve bağlı kıldığı kanunları (âdetleri, sünnetleri) vardır. Sebep meydana geldiğinde sonuç da meydana gelir; sonucu engellemek O''nun elinde olmakla beraber bunu -mucizeler dışında- yapmaz. Sonucu kulların irade ve teşebbüslerine bıraktığı konularda onların istediklerini var eder, yapar, oluşturur; kendisi buna razı olmasa bile engellemez, ta ki herkes yaptığının sonucunu elde etsin, dünya imtihanı gerçekleşsin.

İnsanlar için Allah''ın yarattığı âlem (vatan) dünyadan ibaret değildir. Geçici bir barınma yeri ve imtihan alanı olan dünya hayatından sonra bir ebedî âlem vardır, müminler oraya "asıl vatan" derler. Olanların hayırlı mı hayırsız mı, lehte mi, aleyhte mi, kişinin kendisi bakımından üzücü mü sevindirici mi olduğuna hükmederken bu iki âlemi birlikte düşünmek, kayıpları ve kazançları, sevinçleri ve kederleri bir bütün halinde ele almak, fânîden bakîye uzanan çizgiyi görmek ve bilmek gerekir.

Olayların ve oluşların sebepleri arasında manevi olanlar da vardır. Bilimin keşfettiği sebep sonuç ilişkisi içinde görülmeyen manevi sebepler, maddi sebeplerin temelini, muharrikini, şartlarını teşkil ve temin edebilir, oluşturabilir.

Kötülüklerin engellenmesi, iyilik ve güzelliklerin hakim ve galip olması için kullara da iş düşmektedir; bu mânada müminlerin gayret ve cihat ödevleri vardır, bu ödevlerin ihmal edilmesi, elden gelen gayret ve fedâkârlığın gösterilmemesi önemli bir kusurdur, suçtur, günahtır, bunun da hem dünyada hem ahirette görülen bir bedeli vardır.


25 yıl önce
Tanrı ve deprem
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!