|
Toplum sağlığı, değerleri ve gerçekleri

Yıllarca önce İstanbul''a yeni gelmiş bir Anadolu çocuğu olarak denizi tanımak istemiş, uygun bir kıyıya gitmiştim. Derin olmayan yerlerde biraz çırpınıp yorulduktan sonra dinlenmek üzere kumsala çıktığımda gençlerin, keçi sakallı bir kırantanın etrafına toplanmış merakla bir şeye bakmak için itişip kakıştıklarını gördüm, ben de merak edip yaklaştım, iki omuz arasından bakınca kırantanın elinde siyah beyaz basılmış, çıplak erkek resimli bir dergi gördüm, seyredenlerden biri "Ayıp yahu" deyince kıranta sert bir eda ile "Ne ayıbı lan, bu sanat" dedi. O gün, bizim ayıbımızın bazı yerlerde sanat diye isim değiştirdiğini, açıkta yapıldığını, genellikle yadırganmadığını, yadırgayanların marjinal kalıp azarlandıklarını farkettim.

Aradan yıllar geçti, bir sempozyumdayım, sağcı-milliyetçi sanat tarihçisi bir bayan profesör ile yine aynı dünya görüşünü paylaşan felsefeci-ilahiyatçı bir erkek profesörün ilgi çekici bir tartışmalarına şahit oldum. Konu bir gazetede yayımlanan "Çıplak poz verecek bayan manken aranıyor" şeklindeki ilan idi. Ahlak ders kitabı da yazmış bulunan felsefeci bunun, toplum değerleri ile çatıştığını, kendi kitabını okuyan kızına konuyu açıklamada güçlüğe düştüğünü ifade edince bayan profesör ona şiddetli bir tepki göstermiş, "bu zihniyetin korkunç olduğunu, sanatla ahlakın birbirine karıştırıldığını, bunun ahlak ile bir ilgisinin bulunmadığını" söylemişti, sonra da fenalık geçirdi. Sanat ve çıplaklık, daha nezih, ilmi, entellektüel bir zeminde yeniden yanyana/çatışmalı olarak karşıma çıkmış ve yine ahlakı ve toplum değerlerini savunan azarlanmış oluyordu.

Televizyon renklendi, kanallar çoğaldı, reyting savaşı başladı, patronlar reklam gelirlerinden azami payı alabilmek için çalışanlarına şunu söylüyorlardı: Amaç reytingi ve geliri artırmaktır, bunun için kullanılacak her araç mübahtır, tepkileri de uygun kılıflarla nötralize etmek sizin işiniz..." Bu talimatı alan, işini koruyup ücretini artırmayı hedef bilen "çalışanlar" hiçbir ölçü tanımadan işe giriştiler. Artık ekranlar kan çanağına, çingene kavgasına, çirkin dedikodu oturumuna; ifşa, iftira, şantaj ve tehdit kampanyasına, özel hayatın ihlal ve ızrarına, her türlü ayıbın, çirkinin ve günahın hiçbir değerlendirmeye tâbi tutulmaksızın halkın önüne serilmesine... kapılarını ardına kadar açmış bulunuyordu. Arada bir "Ayıptır, günahtır, çirkindir" sözü duyulursa önce sunucu, sonra da "ayıplıların sayısını artırarak kendi ayıbını örtmek veya meşrulaştırmak isteyenler veya kutunun aptalları" hep bir ağızdan haykırdılar: "Ne ayıbı, ne günahı, kim demiş onu, bunlar toplumun gerçekleri..."

Şu soruları -değerlerine sahip çıkan toplumun- sormasının zamanı gelmedi mi? "Toplumun gerçekleri mutlak bir değer midir? Cinayetler, rüşvetler, zulümler, tecavüzler, istismarlar, hasılı bütün ayıplar, günahlar, çirkinlikler de toplumun gerçekleri, toplum içinde bazı birey ve grupların gerçekleştirdikleri değil midir? Ahlak eğitiminin bir işlevi ve amacı yok mudur? Medyanın vazifesi toplum gerçeklerini, hiçbir ayırıma ve değerlendirmeye tâbi tutmaksızın yalnızca vermek, duyurmak ve insanların alışmalarını, kanıksamalarını sağlamak mıdır? Para kazanmaktan daha değerli şeyler yok mudur? Toplumun gerçekleri, bazı sanatçıların estetik değer ve anlayışları vardır da toplumun dini, ahlaki, estetik değerleri yok mudur? Toplumun ruh ve ahlak sağlığını korumak gibi bir sorumluluğu hiç aklınızdan geçiriyor musunuz? Ey gözünü toprak doyurası bazı patronlar! Değerlerini kaybederek yozlaşan, yobazlaşan, azan, sapan, bozulan bir toplum içinde kazandıklarınızı nasıl elde tutacak ve ne maksatla harcayacaksınız? Dinciler çocukları zehirlemesinler diye mecburi öğretimi "kesintisiz" sekiz yıla çıkaranlar -yani dini zehir sayanlar- "çirkin, ayıp, günah" toplum gerçeklerinin çocuklara böyle sunulmasından -böyle bir zehirlenmeden- niçin rahatsız olmuyorlar?

Ve her şeye rağmen hâlâ sınırları olan sağduyulu kalabalık, kalabalıkların oluşturduğu sivil toplum örgütleri! Sizler ne zaman bu çirkinliklere isyan edecek, bu isyanı kanalları protesto ederek, reklam veren firmaları ziyaret edip uyararak, iletişim araçlarını kullanarak ortaya koyacaksın? Küçük alametleri yetmedi de kıyameti mi bekliyorsunuz?


24 yıl önce
Toplum sağlığı, değerleri ve gerçekleri
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı