|
Ortadoğu"da Sisifos açmazı

Sisifos, Yunan mitolojisinin gayretkeş ve bilge kralı…Olimpos"un antropomorfik sakinlerini kızdırması üzerine irice bir kaya parçasını hiç durmaksızın yuvarlayıp yüksek bir dağın tepesine kadar çıkarmaya mahkum edilen uyumsuz kahraman... Kendisine tevdi edilen müeyyide uyarınca Sisifos kayayı tepeye kadar getirecek, tam zirveye ulaşıldı derken kaya olağanca ağırlığı yeninden aşağı düşecektir. Ardından bu trajik döngü yeni bir tekrara düşecek, Sisifos aşağı inerek bu tümüyle umutsuz ve faydasız görünen gayreti biteviye sürdürmeye devam edecektir. Sisifos"un yazgısı böyledir…Albert Camus"nün ifadesiyle kayası Sisfos"un kendi nesnesidir…

*****

Mesele eski; üzerinde az değil, uzun bir yüzyılın tozunu taşıyor. Ve taraflar sonuncusu 2010 yılında kesintiye uğramış bir barış süreci için, sil baştan yeniden masaya oturmaya karar veriyor. Dünyanın çözülmesi en zor ve belki en çok taraflı sorunlarından biri Filistin-İsrail meselesi. İlk adım 1991"de atıldı. İntifada sürecinin tam da ortasında ve İsrail"in o güne kadar yapılan en büyük yerleşim inşaatı projesinin hemen başlangıcında, Birleşmiş Milletler Madrid Barış Konferansı"nı düzenledi. Arabulucu yine ABD"ydi. Dönemin ABD Başkanı George Bush, Körfez Savaşı"nın hemen ertesinde kendi çıkarlarına uygun bir "Ortadoğu barışı" inşası için devredeydi. Sadece Filistin değil, İsrail"in varlığını bile henüz tanımamış üç komşu Arap devleti Suriye, Lübnan ve Ürdün barış için aynı masada buluşuyordu. Müzakereler Oslo Anlaşması"na kadar yaklaşık bir buçuk yıl sürecekti.

Dünya müzakereler çıkmaza girdi zannederken, 11. randevuda gizli bir anlaşmaya varıldığının açıklanması herkesi oldukça şaşırttı. Anlaşma Filistin Kurtuluş Örgütü ve İsrail için karşılıklı "tanıma" prosödürünü içeriyordu. Ancak Filistinliler için egemenlikten bahsedilmediği gibi, tanıma yoluna gidilen İsrail de sınırları muğlak bir kara parçasından ibaret bir coğrafi alanı ifade etmekteydi. Filistinli düşünür Edward Said"e göre işgale meşruiyet kazandıran Oslo, Filistin"in Versailles"ı olarak kabul edilebilirdi. Süreç çeşitli kereler, türlü sebeplerle kesintiye uğradıkça ABD"nin de tarafları masada buluşturma ısrarı sürdü ve baba Bush"un ardından her başkan kolları "Ortadoğu barışı" için mutlaka sıvadı.

*****

Bugüne dek ciddi bir yol alınamasa da müzakere sürecinin 22. yılında, taraflar bir kez daha karşı karşıya geliyor. Bu kez ABD başkanı birinci derecede yetkili değil; Barack Obama nispeten geride duyuruyor, süreci birkaç ay içinde 6 kez İsrail ve Filistin"i ziyaret ederek iki tarafı üç yıl aradan sonra masaya dönmeye ikna eden ABD Dışişleri Bakanı John Kerry yürütüyor. Müzakerenin müzakeresi mahiyetindeki ilk görüşme geçtiğimiz hafta Washington"da, ABD dışişleri bakanlığındaki iftar davetiyle yapıldı. Hedef büyük, nihai statü anlaşmasını 9 ay içinde imzalamak.

Elbette sürecin olası sonuçları kadar, tarafları bir araya gelmeye ikna eden hususlar da konuşulmaya değer. Uluslararası kamuoyunun takındığı tavrın son aylarda İsrail"i köşeye sıkıştırdığı söylenebilir. Evvelen Filistin"in BM"de üye olmayan gözlemci "devlet" statüsü kazanarak diplomatik gücünü artırması İsrail"i oldukça rahatsız etti. Üstelik Filistin yönetiminin önümüzdeki süreçte ileri adımlar atması söz konusu. Müzakerelerde bu konuda da bir pazarlık yapılma olasılığı gündem dışı görünmüyor.

AB"nin, -İsrailli makamların tabiriyle -ilişkilerde deprem etkisi yaratan bir adım atarak, İsrail"in 1967"de işgal ettiği Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze ve Golan Tepeleri"nde sürdürülmekte olan imar faaliyetlerine harcanan Avrupa fonlarının kullanılmasını yasaklamasının da itici bir güç olduğu söylenebilir. AB daha önce de işgal topraklarına ilişkin birtakım kararlar aldı, ancak 2014 itibariyle yürürlüğe girecek bu ambargo kararının İsrail"e ekonomik olarak bir hayli zor günler yaşatması bekleniyor. Tam da bu nedenle Tel Aviv yönetiminin müzakere sürecine karşı çıkmayarak ambargo etkisini hafifletmek ve sürecin önünü tıkayan taraf olarak gözükmenin önüne geçmek istediği ifade edilebilir.

Netanyahu yönetimi, iç politikadaki tüm eleştirilere rağmen bu uluslararası baskıyı azaltmak adına, müzakere sürecinin başlamasından hemen önce İsrail hapishanelerinde tutulan 104 Filistinli esirin serbest bırakılmasına kapı araladı. Filistinli tutsakların serbest kalmasının Mahmud Abbas yönetimine iç politikada sağlayacağı kozla, Batı Şeria yönetiminin elini HAMAS karşısında güçlendirmiş olması İsrail için olumlu yönde atılmış bir adım olarak algılanabilecek bir durum.

Barış müzakerelerin önemli bir etkisi de Filistinli gruplar arasındaki uzlaşı sürecine vermesi muhtemel tahribat. Zira söz konusu süreçte görüşlerine başvurulma ihtiyacı hissedilmeyen HAMAS ile El Fetih arasında mevcudiyeti herkesçe malum uzlaşmazlıklar müzakere süreciyle birlikte daha da derinleşebilir.

Öte yandan bölgede yaşanan kırılmalar ve 2011 Ortadoğu intifadasını takip eden aşamada alınan mesafeden geriye dönüş olarak tanımlanan adımlarının, bilhassa Mısır"da yaşanmakta olan gelişmeler ardından İsrail"i yeni bir dış politik projeksiyon belirlemeye yöneltmiş olabileceği yorumunu yapabilmek de mümkün görünüyor.

***

Bu müzakerelerde de daha öncekilerde olduğu gibi nihai statünün belirlenebilmesi için 4 başlık masada olacak: Kudüs"ün statüsü, muhtemel sınırlar, Filistin"in geri dönüş hakkı talep ettiği mülteciler ve işgal altındaki topraklardaki Yahudi yerleşim birimleri. Başlıklar zorlu, umutlarsa hem taraflar hem de kamuoyu nezdinde ziyadesiyle zayıf... Hülasa Sisifos yine mükerrer yazgısının kronolojik ezberini sahnelemenin peşinde... Cebri bir mesuliyet bilinciyle kayasını önünde kattı; bir kez daha yola çıktı.

11 yıl önce
Ortadoğu"da Sisifos açmazı
Efendimiz’in (sav) Zekâtı-2
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü