|
Kutsalın bahar dönüşü

İngiliz Başbakanı Tony Blair''in geçtiğimiz günlerde çıktığı bir tatil gezisinde vaktinin önemli bir bölümünü Kur''an-ı Kerim''i incelemeye ayırdığı, ülkesinde sayıca önemli bir azınlık oluşturan Müslümanlar''ın kültürel yapısını anlamak için bu okumayı gerçekleştirdiği konusu kimi gazetelerde oldukça geniş yer buldu.

Kimi gazetelerde ise hiç yer almadı. Kendini belli bir tanımlamanın dışında görmeyen bir kısım zümre, kendi gündemlerinin içine gömülerek bu açıklamanın bir haber değeri bile olmadığını belirtmiş oluyordu böylece. Nasıl olur da kutsalın tüm ayrıntılarını kovduğumuz gündemimize, en son ve en mükemmel kutsal kitap gelir?! Üstelik Tevrat ve İncil de değil, müntesiplerini horladığımız Kur''an! Üstelik medeniyetin beşiği saydığımız bir ülkenin Başbakanı kanalıyla! Üstelik bir kere de değil, üç kere okuyarak!

Gelelim Tony Blair''den Ahmet Altan''a.

"Ben bugünlerde Türk edebiyatının kendine bir geçmiş doğurmaya çalıştığı inancına kapılıyorum, iyice sığlaşan hayatın içinde aç kalan edebiyatımızın bereketli bir geçmişi yeniden canlandırmaya uğraştığına, edebiyatın dinle ve bir tür mitoloji diyebileceğimiz efsaneleriyle köprüler inşa ettiğine inanıyorum." Bu cümle, Batılı aydınlarla Türk aydını arasında entelektüel beslenme alanları açısından büyük farklar olduğunu söyleyen Altanlar''ın en küçüğüne ait. Ahmet Altan, geçen yıl Aktüel dergisinde yazdığı bu yazının devamında, Batılı yazarların entelektüel birikimlerini özellikle İncil ve Yunan mitolojisine dayandırdıklarını söyler. Bizim edebiyatımızda ise Kur''an''ın hemen hemen hiç yerinin olmadığını, kendi topraklarımızda doğmasına karşın mitolojinin de bize yabancı olduğunu büyük bir cesaretle ifade eder. Büyük bir cesaretle ifade eder, çünkü bu tür açıklamaları bu ülkenin el üstünde tutulan ağzı sıkı aydınlarından duymak zordur. Ve haklı olarak şu soruyu sorar: "Dinden bu kadar çok söz edilen bir ülkede dinle edebiyat nasıl bu kadar kopuk, neden aydınların entellektüel birikimlerinde dinin hiç yeri yok?"

Bu görüşler, kutsal inanç ve değerlerimiz konusunda yazarın bahsettiği ağzı sıkı Türk "aydınları" açısından şüphesiz doğrudur. Kutsalın tüm ayrıntılarını hayatının bütün şubelerinden kovan egemen ve seçkin aydınlar için dinin, kendi kültürel değerlerimizin hiçbir önemi yoktur. Bir Yunan mitolojisi kadar bile önemi yoktur. Hatta halkın inanç ve değerleri, çizdikleri şablona uymadığı için nisyana terkedilmeli, gerekirse yok edilmelidir. Yok edilen ve varlığı ortadan kaldırılan nice değerler gibi... Bu görüşler bazen açık açık dile getirildi, bazen de politikacılar gibi dolaylı ifade edildi. Halkın bütününü karşılarına almadılar, alamadılar. Hiçbiri Aziz Nesin''in -toprağı bol olsun- gösterdiği cesareti gösteremedi. Kem-küm ettiler, fakat özdeki husumet ve amansız düşmanlık hiuç değişmedi.

Yıllardır Müslüman yazar-çizerlerin dile getirdiği, şikayetçi olduğu görüşler aslında bunlar. Bu görüşleri orijinal kılan, kültürel iktidarı ellerinde bulunduran, edebiyat ortamında kendilerinden başkalarını görmeyen kimselerin arasından çıkmış bir kişinin kaleminden çıkmasıdır.

"Aydın"ın tanımlamasını bu ülkede yaşayan okumuş yazmışların geneli üzerinden yaparsak, "Bizim edebiyatımızda Kur''an''ın hemen hemen hiç yeri yoktur" sözünü sadece Sezai Karakoç ismi bile çürütür.

24 yıl önce
Kutsalın bahar dönüşü
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi