|
Papa ziyareti

İnsan; ahlâkî sorumluluğu olan varlıktır, “emanet” yüklenmiştir. İnsana düşünme, sevme veya sevmeme yeteneğini veren ve bu emanet dolayısı ile sorumluluk yükleyen sadece Allah''dır. 1949 Alman Anayasası''nın önsözünde bu sebeple; önce Allah önünde sorumluluk bilinci anılmıştır. İnsanlar önünde sorumluluk; bu aslî sorumluluğun fer''idir. Alman Anayasası''nın 2. maddesinde “Ahlâk Kanunu” olarak zikredilen Kanun, Yaratıcı''nın kanunudur. Bu Kanun, “kişi hürriyeti”ni –başkalarına zarar vermeme emri ile– sınırlar.

İkinci Dünya Savaşı''ndan sonra mevcudun en güzeli bir Anayasa ile güzel bir yolculuğa başlayan Almanya''nın yarım yüzyıl sonra vardığı nokta maalesef hareket noktası ve hedefi birleştiren düz çizgi (sırât-ı mustakıym) üzerinde değildir. Papa''nın Alman oluşu; “Ahlâk Kanunu”nun ne demek olduğunu elli yıl sonra Almanlara tekrar anlatma fırsatı olarak değerlendirilebilirse, bu Almanya ve bütün insanlık için Allah''ın inayet ve nimetlerindendir. Merhum Muhammed Ikbal; millî mücadelemizi böyle bir sırat-ı mustakıym süreci için çok önemli bir tarihî fırsat olarak görüyordu. 1938 yılında, İkinci Dünya Savaşı kopmak üzere iken aramızdan ayrıldı ve Namık Kemal''in hüznüne benzer bir hüznün izlerini eserlerinde bıraktı: (Ölürsem görmeden milletde ümmîd ettiğim feyzi/Yazılsın seng-i kabrimde vatan mahzûn, ben mahzun!)

Ikbal''in veda'' ettiği yılda, Fakıyr de bu Dâr-ı Dünya''ya geldim. Neden sonra, ben de Alman Anayasası''ndan ümitlendim. Heyhât! Bugün görüyorum ki Almanlar da yine aynı Anayasa''yı muhafaza etmelerine rağmen, Anayasa''yı Tabiî Hukuk''a bağlayan palamarı çözmüşler. Papa Hazretleri''ne İslâm Dünyasının teklifi şu olmalıdır: Ortodoks Kilisesi ile tam bir dostluk ve sevgi ilişkisine girerek, Avrupa''nın tekrar Tabiî Hukuk''a bağlanmasını sağlayın, yoksa pusulanızın ibresi Sodom ve Gomore''yi gösteriyor!

Fakat heyhât! Papa''ya bunu söylemeyi göze alan bir kimse, bizim toplumumuzdan kolay çıkamaz. Önceki Papa''ya bunu söylemek için değil, sadece nezaket ziyareti için giden bir zat; hukukî değil sosyolojik sürgün cezasına uğramadı mı? Bu görüş ve bilinçde olan az, çok az çıkar. Bunlardan bir kısmı, “Hristiyan olduğu” ithamı ile, bir kısmı da lâiklik ilkesini ihlâl ettiği gerekçesi ile ikbalden mahrum ve idbâra mahkûm olur. Benim burada yazdığım bir iki satır da Papa''nın gözüne ve kulağına erişmez. Çünkü bazı Hristiyan din adamları da Tabiî Hukuk''u –bizimkiler gibi “akla zarar” olarak gördükleri için reddettiğini söyleyen “lâikler” gibi değil– “dogma''ya zarar” görürler. Nitekim bizde de dindarlar arasında benzer düşüncede olanlar vardır.

Papa''ya İslâmî nezaket ve nezâhat içinde konukseverlik gösterirsek, 2000 yılında Ortodoks Patrikhanesi öncülüğünde hazırlanan “Charta oecumenica”nın hatırlanması ve üzerinde düşünülmesi ümidi vardır. Esasen, “komplo kuramı!” diyeceklere inat, bir kez daha söylüyorum ki, Avrupa Hristiyan Kiliseleri''nin Charta oecumenica çizgisinde yayımladıkları ve İslâm''a yakınlık ifade eden bildiri, aynı yılın 11 Eylülü''nde, “İkiz Kuleler Faciası”nın sahneye konmasına, Afganistan, Irak ve Lübnan''ın viran edilmesine, diğer İslâm ülkelerinin de “defter” edilmesine ve sıraya konmasına yol açmıştır.

Papa elbette Ortodoks Kilisesi ile büsbütün yakınlaşmak için geliyor. Bundan biz niçin gocunuyoruz? Sevinmemiz gerekmez mi? Yoksa Atatürk''ün “yurtta sulh, cihanda sulh/Vatikan ve İstanbul arasında sürekli kavga!” dediğini mi sanıyoruz? Yahut müslümanlar Allah''ın emrinin Ortodoks Kilisesi ile Katolik Kilisesi arasında sürekli düşmanlık olması yönünde olduğunu mu sanıyorlar?

Biz bu gaflet içinde kalmaya yönlendirilir, programlandırılırken, Irak''ta Şiî-Sünnî-Kürt; Lübnan''da Şi''î-Sünnî-Katolik-Ortodoks fitnesi körüklenerek şer ittifakı “malı götürüyor”.

Ülkemizde, dinî azınlıklara karşı güvensizlik ve sevgisizlik kışkırtıldığı gibi, “anneannemin başörtüsü” kıstasından ilham alan bazı kimseler şimdi de bir “ebeannemin Kemalizmi” anlayışını topluma dayatarak müslümanları da biribirine güvensiz ve sevgisiz kılıyorlar.

Bu gidişe ve Fuzulî Kemalizm tekelciliğine karşı çıkan yürekli aydın Atillâ Yayla''nın hakkından gelinmek, üniversitelerin ilkokul müsamereleri seviyesi korunmak isteniyor. Bu arada bir Muharrire, “badem bıyıklı” Hüseyin Çelik''in ailesi ile kendisininkini karşılaştırıyor ve “Humeyyeler (?), Sümeyyeler, Tayyibeler ve Takıyyelerle” hiçbir ortak noktası olmadığını açıklıyor (Vatan, 22 Kasım). Oysa “badem bıyıklı” Hüseyin Çelik; Ruhban Okulu''nun –Atatürk devrinde olduğu gibi– açık olmasına da tarafdar! Başörtüsünden sonra bir de badem bıyık yasağı mı “Ebeannemin Laiklik Kateşizmi”ne girdi? Yoksa “ebeannemin kemalizmi” ölçütünü; Ruhban Okulu, İmam Hatip Okulu, başörtüsü, badem bıyık, Hristiyan ruhanî kisvesi vs.ye eşit derecede düşman olanlar mı temsil ediyor? Bu herc ü merc içinde Papa''yı nasıl istıkbal ve teşyi'' edeceğiz? Allah encâmına erdirsin!

٪d سنوات قبل
Papa ziyareti
Habaset ve melanet...
Kim savaşacak?
Kara dinlilerle milletin savaşı
İçimizdeki ecnebi
Kamu tasarrufu