|
Acaba biz mi yanılıyoruz?

Lübnan''a asker gönderme tezkeresi beklendiği gibi Meclis''ten geçti. Dünyanın içinde bulunduğu küresel bunalım, Ortadoğu-Orta Asya hattındaki çatışma alanların hızla artması ve bölgenin ölümcül bir paylaşım savaşının merkezi oluşu, ABD''nin müttefikleriyle başlattığı yeni istila dalgası ve karşısında gelişen bölgesel direnç, Irak işgaliyle başlayan ve kısa sürede bitmesi beklenmeyen harita değişiklikleri ve Lübnan''da başlayan krizin Suriye ve İran''a doğru yönelmesi nedeniyle günlerdir burada endişelerimizi dile getiriyoruz. “Dünyada hiç savaş olmasın” diyenlerle olayı “horoz dövüşü”ne çeviren, birilerine yaranmak için alabildiğine asabileşen, hiçbir şey anlamadıkları halde “uluslararası ilişkiler” dersleri vermeye kalkışanlar arasındaki tezkere tartışması ne yazık ki, gerçekleri gizleyen bir örtü oldu Türkiye kamuoyu için ve kafaları daha da karıştırdı.

Ama biz, uyarmaya devam edeceğiz. Her ne kadar yalanlansa da, kamuoyu yanlış yönlendirilse de, ABD''nin BM üzerinden uyguladığı Lübnan politikası, hem Lübnan''ın hem de yakın çevresinin savaş alanına dönüştürülmesini içeriyor. Sadece Refik Hariri''nin öldürülmesinden sonraki gelişmeleri izleyen biri için bile ortada cevaplanmadık soru yok aslında. Son saldırının neden başlatıldığı, ülkenin neden bu kadar tahrip edildiği, uluslararası gücün ne amaçla planlandığı ve bundan sonraki gündem açıkça ortada.

Lübnan''a yönelik hava ve deniz ablukası kaldırılmıyor. BM ve bir çok ülkenin taleplerine rağmen ABD ve İsrail ablukaya devam ediyor. Doğu Akdeniz''e biriken yabancı birlikler sayesinde bu abluka devam ettirilecek. Ayrıca Lübnan-Suriye sınırı kontrol altına alınacak. Suriye ve İran''a yönelik planları uygulamak için, Lübnan''ın daha doğrusu Hizbullah''ın ayak bağı olmaması için abluka katı bir şekilde uygulanacak. Birçok gözlemci, “Doğu Akdeniz''deki askeri yığınağın ve Lübnan ablukasının Suriye ve İran''a yönelik saldırı hazırlığının işareti” olduğunu dile getiriyor.

Bugünkü gelişmeler ve Lübnan''a yönelik uluslararası müdahale, 1982''deki İsrail işgali ve sonrasına çok benziyor. O zaman sorun İsrail-Filistin''le sınırlıydı. Şimdi ise, çok daha büyük bir kriz var. Çünkü bölge yeniden tanımlanıyor. O döneme bakalım:

İsrail askeri istihbarat başkanı Washington''a gidip teröristleri (Filistinlileri) yok etmek için Beyrut''un güneyine asker gönderme planını önerdiğinde ABD bunu, teröristlerin Batı''ya karşı savaştığı düşüncesiyle kabul etti. Beyrut''taki ABD Büyükelçisi ise, bu müdahalenin ABD''nin Arap dünyasındaki gücüne ağır darbe indireceği uyarısı yaptı. 6 Temmuz 1982''de İsrail güçleri sınırı geçti, 8 gün sonra da Beyrut''un güney varoşlarına ulaştı. “Galile” operasyonu başarıya ulaşmıştı. Üç ay sonra Lübnan''ın Hristiyan Devlet Başkanı Beşir Cemayel öldürüldü. Lübnan karıştı. İsrail ancak 18 yıl sonra Lübnan''dan çıkarıldı. (Şimdi yeniden Lübnan''da.) Bunu başaran da, İsrail işgali nedeniyle kurulan Hizbullah oldu.

4 Ekim 1982''de, Beyrut''taki ABD diplomatı Washington''a 17 sayfalık bir rapor gönderdi. “Çokuluslu güç” adı altında Lübnan''a asker gönderilmesi isteniyordu. Bu güç, Filistinli “teröristler”in Beyrut''tan çıkarılmasını sağlayacaktı. 800 ABD askeri 25 Ağustos''ta Lübnan sahillerindeydi. 10 gün içinde operasyon tamamlandı. Çokuluslu güç içindeki Fransız, İtalyan ve İngiliz birlikleri için de öyleydi. Cemayel''in öldürülmesi Ariel Şaron''a FKÖ''yü bitirme fırsatı vermişti. İsrail emriyle, 16 Eylül''de Cemayel''in Hristiyan militanları Sabra ve Şatilla''ya girdi ve o korkunç katliamı yaptı.

48 saat sonra ABD Deniz Piyadeleri yeniden Beyrut''a gönderildi. Bu askerlerin aslında ne yapacağını kimse bilmiyordu. Bin beş yüz asker ve tanklar Beyrut Havaalanı''na yerleşti. Planlara göre Lübnan ordusu 18 ay içinde iç güvenliği, 3 yıl içinde de sınırları kontrol edecekti. 29 Ağustos''ta ilk ABD askeri bir havan saldırısında öldü. Lübnan ordusu ağırlıklı olarak Hristiyanların kontrolündeydi. Ama kısa süre içinde Hristiyan, Şii, Sünni, Dürzi, Suriye ve İsrail gibi bir çok kamp oluştu. Sahildeki ABD donanması bir anda kendini Beyrut''u bombalarken buldu. 23 Ekim: Sabah saat 06:30. Sarı bir Mercedes kamyon Beyrut Havaalanı''ndaki ABD karargahına daldı. Sonuç 241 Amerikan deniz piyadesinin ölümü. Aynı anda Fransız karargahı: 59 ölü. Saldırıyı İslami Cihad üslendi. O zamana kadar adı duyulmamıştı.

1984. Bütün umutlar tükendi. ABD''nin bugünkü Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Lübnan Devlet Başkanı Emin Cemayel''e “Artık burada yapabileceğimiz bir şey yok” dedi ve “çokuluslu güç” planı çöktü.

Bugünün Ortadoğu''su çok daha vahim gelişmelere hazırlanıyor. Lübnan, Suriye, Filistin, İran ve Irak, bölgesel hatta küresel bir savaş alanına dönüşmek üzere. Tezkereyi tartışırken bunları tartışmak istiyorduk. Acaba biz mi yanılıyoruz? Umarız öyle olur…

18 yıl önce
Acaba biz mi yanılıyoruz?
Erguvanlar apansızın açar
Yağmalayan kim?! Yağmalanan ne!?
Hanzala ne bilsin diplomasiyi?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...