|
Asla ders vermeye kalkışma!

ABD ve Avrupa''nın Türkiye''deki seçimleri algılama biçimindeki sakatlıklara dikkat çekmeye devam edelim. "Türkiye tarihinin en önemli seçimleri"nden önce yorumlar şöyleydi:

"Atatürk''ün ülkesi geleceği oyluyor"du ve Türkiye, "laiklik ve İslam arasında bir tercih" yapacaktı. Sonuçlar modern Türkiye''nin sonu olabilirdi. "İslam, laiklik, Avrupa: Türkiye, tercih yapıyor" şeklinde başlıklarla sunulan yorumlar özellikle dinin ve Kürt milliyetçiliğinin belirleyici olacağı tespitiyle tamamlanıyordu. Onlara göre seçim kampanyaları laik-İslamcı kavgaları arasında devam ediyordu, etnik gerilim ve şiddet seçim sonuçlarını belirleyecekti. Türkiye ciddi bir kavşaktaydı ve farklı yola girmesi an meselesiydi. Hatta bazıları seçimin sebebinin türban olduğunu, dinin Türkiye''yi seçime zorladığını bile iddia etti.

Sadece basın değil, siyasi aktörler, çevreler, Türk iç politikası üzerinde etkin olan ve çokça yerli taraftarı olan "merkez"lerin hemen tamamı, seçimlerin iç çatışma göstergesi olacağını, sonrasında çatışmaların daha belirgin hale geleceğini, toplumsal ayrışmanın ve etnik gerilimlerin derinleşeceğini, askeri müdahalenin gündeme gelebileceğini, seçim öncesi çizilen kâbus senaryoları için uygulama dönemi başlayacağını hatta Türkiye''nin iç savaşa sürüklenebileceğini söylüyorlardı.

Siyasi aktörlerin, düşünce adamlarının, bol maaşlı "Türkiye uzmanları"nın, dünyayı yöneten "merkez"lerin seçime, sonuçlarına, Türkiye''nin geleceğine, en azından iyi niyetle de olsa, olumlu tespitlerine, beklentilerine, yorumlarına pek rastlamadım ben. İki uç arasında gezinerek bir Türkiye haritası çıkarmaya çalışıyorlar.

Seçim oldu, onların beklentilerinin tam tersi çıktı. Ne gariptir ki, bu sonuçlara rağmen kullandıkları kavramlar, sonuçları algılama biçimleri, Türkiye''nin geleceğine ilişkin tezleri hiç değişmedi. Yine çatışma üzerinden, yine iç siyasi gerilim üzerinden, yine toplumsal ayrışma üzerinden bir Türkiye geleceği çiziyorlar.

Bazen düşünüyorum; gerçekten Türkiye''yi bizden iyi mi tanıyorlar? Öyle ya; bu ülkenin aydınları, siyasileri, devlet adamları onların başlattıkları tartışmaları devam ettiriyor, onların algılarına göre bir Türkiye tasarımına girişiyor, onların beğenilerine göre bir Türkiye şekillendirmeye çalışıyor.

Ama bugüne kadar edindiğim tecrübeye göre, tespitleri hiç de doğru çıkmıyor. Dar, elit bir çevre ile ilişkilerden edindikleriyle Türkiye''nin kaderi üzerinde derin tasarruflara girişiyorlar. Aslında bu da değil. O çevreler üzerinden kafalarındaki Türkiye''yi dizayn etmek için çabalıyorlar. Bu yönüyle siyasi ve kültürel dönüşüm projeleri uyguluyorlar. Böyle düşünürsek hiç de iyi niyetli olmadıklarını, bu ülkeyi doğru anlamak yerine yönetmeyi, yönlendirmeyi amaçladıklarını söylememiz gerekiyor.

Seçim öncesi söyledikleriyle seçim sonrası söylediklerinin aynı olmasının sebebi bu… Yine Laik-İslamcı çatışması, yine etnik çatışma, yine toplumsal ayrışma, yine iktidar krizi, yine Türkiye''nin Batı''dan kopacağı paranoyası. Yorumların hemen hepsi çatışmayı teşvik ediyor, birilerini provoke etmeyi, harekete geçirmeyi amaçlıyor. Bazıları askeri tahrik ederek, bazıları İslamcı tehdit üzerinden, bazıları da Kürt milliyetçiliği üzerinden…

Peki Edip Başer''in darbe tehdidini içeren talihsiz açıklaması bunlardan farklı bir şey mi? Değil… Başer''in sözleriyle seçim sonucunun askerin hezimeti olarak algılanması için gayrete geçenler aynı. Tercihleri yüzünden seçmeni aşağılayan, azarlayan yazarların, siyasilerin davranış biçimleri de aynı.

Hasan Pulur''un "Bravo aziz milletime" yazısını okuyunca ürktüm. Bu yazıdaki insan ile, cumhurbaşkanını halk seçemez diyenler, merkez iktidar kaygısıyla ait oldukları oligarşik çevrenin dışında kalan geniş kitleyi tehdit görenler, "mahalle"lerinden dışarı çıkmadan Türkiye analizi yapanlar ve Türkiye''ye dışarıdan çatışmacı zihin ihraç edenler aynı. Hepsi birbirinden besleniyor, hepsinin dünyası, Türkiye''si, menfaati bir şekilde örtüşüyor.

Batı''nın oryantalist bakışını anladık diyelim. İçerideki yabancıları, yerli oryantalistleri ne yapacağız!

Oysa Türkiye''nin gerçekleri ara sokaklarda gizli. O sokaklara girmeye tenezzül etmeyenlere böyle ders veriyorlar işte. Ama bu ülkenin insanları şunu da söyledi: "Asla kimseye ders vermeye kalkışma, hesaplaşmacı bir Türkiye hayal etme. Birleştirici, kuşatıcı ol."

17 yıl önce
Asla ders vermeye kalkışma!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle