|
“Bu ne yüzsüzlük” demeyelim mi şimdi?

ABD Dışişleri Bakanlığı, her yıl olduğu gibi, bu yıl da İnsan Hakları Raporu yayınladı. Bu raporları her zaman yadırgadım. Bunun sebebi, eleştirilen ülkeleri savunmak, insan hakları sicilini görmezden gelmek olmadı hiç. Tespitlerin çoğu da doğru zaten. Ancak insan hakları alanında yaşanan çifte standardı, insan haklarının bir emperyal silaha dönüştürülmesini, suçlamaların dış politika ve askeri güvenlik hedeflerine göre şekillenmesini, Soğuk Savaş döneminde yüz binlerce insanın ölümünden sorumlu olan bir ülkenin kendi kusurlarını görmezken başkalarını insan hakları ihlalleri üzerinden köşeye sıkıştırmaya çalışmasını kabullenemedim hiçbir zaman.

Son beş yıl içindeki gelişmeler ise, bir ülkenin insan haklarının nasıl istismar ettiğinden, en ağır hak ihlalleriyle anılır olduğundan çok daha öte, bütün insanlık için tam bir dehşet sahnesi. Ancak bu ülke hala dünyaya insan hakları dersi vermeye devam edebiliyor. 3 Mart 2005 tarihinde, yine ABD Dışişleri Raporunu sorguladığım yazının başlığı “Bu ne yüzsüzlük”tü. Böyle bir ülkenin insan hakları üzerinden kimseye verecek hiçbir şeyi yok. Dolayısıyla her yıl böyle raporlar yayınlamaya devam etmesi, bütün dünya ile alay etmesinden başka bir anlam taşımıyor.

O zaman, Raporu gördüğümde ağzımdan çıkan ilk cümle “Bu ne yüzsüzlük” olmuştu. İnsan hakları ihlallerinin her türünü en ağır şekliyle işleyen bir ülkenin insan hakları, özgürlükler ve değerler üzerinden politika geliştirmesi ikiyüzlülükten başka ne ile ifade edilebilirdi ki? 2005 raporundan Türkiye ile ilgili öğrendiğimiz en çarpıcı şey, “Yarsanitler” diye bir grubun bu ülkede yaşadığı oldu!

ABD yönetiminin hala insan hakları raporu yayınlayabiliyor olması tam anlamıyla utanç verici bir durum. Bu ülkenin beş yıllık insan hakları ihlallerini, insan ırkını hedef alan cinayetlerini buraya sığdırmak mümkün değil. Ama yine hatırlatayım:

Afganistan işgali sırasında Cenk Kalesi''nde yüzlerce esirin nasıl katledildiğini bütün dünya seyretti. Kunduz''dan Mezar-ı Şerif''e getirilen binlerce esirden üç binden fazlası konteynerlar içinde ve Şibirgan cezaevinde katledildi. Dışarıdan kurşun yağmuruna tutulan araçlardan kan sızıyordu. Geceleri cezaevinden alınıp götürülen insanların kemikleri kırıldı, üzerlerine asit döküldü. Mezar-ı Şerif dışındaki toplu mezarlar kazıldı. Guantanam''yu yazmaya gerek yok. Ya Irak? On tane esir kampı, binlerce esir… Listeleri yok. Koruyucuları yok. Erkekler, kadınlar, çocuklar… Sadece Ebu Gureyb sesini duyurabildi. Ya Felluce''deki katliam… Hala bu kentte neler yaşandığını bilen yok. Felluceliler''in, Iraklı doktorların feryatlarını hatırlayalım. Irak Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Dr. Halid el-Şigali, “ABD''nin Felluce''ye düzenlediği saldırılarda uluslararası anlaşmalarca yasak olan çok sayıda kimyasal silah, hardal gazı, sinir gazı ve yakıcı maddeler kullandığının ispatlandığını” bildirdi. Kimse dinlemedi.

Dünyanın karşısına çıkacak yüzleri kalmadığını biraz olsun görmüş olmalılar ki, bu yılki rapora en azından bir özeleştiri eklemişler. “Bu raporu, kendi insan hakları sicilimiz ve terörist saldırılar karşısındaki adımlarımızın sorgulandığı bir dönemde kaleme aldığımızı kabul ediyoruz. Taraf olduğumuz insan hakları sözleşmeleri çerçevesinde başkalarının iyi niyetli kaygılarına yanıt vermeye çalışacağız” diye bir ifade eklemişler.

Ama hala Irak''ta öldürülen yüz binlerce insan, yüz bin çocuk, gizli cezaevleri; işkence uçakları, kaçırılan insanlar, devlet terörüyle yok edilen masumlar, durmaksızın devam eden insan hakları ihlalleri yok bu raporda. 80 ülkede 80 bin kişinin nasıl sorgulandığı yok. Ürdün, Mısır, Tayland, Yemen, Irak, Afganistan, Pakistan, İsrail gibi bir çok ülkedeki işkence merkezleri yok. Cenevre Sözleşmesi''ni nasıl askıya aldıkları yok. Toplu mezarlar yok. Esirlerin nasıl boyunlarının kırıldığı yok. Bazı AB ülkelerinin esir ticaretinde nasıl rol üslendikleri yok.

Sivillere yönelik bombalı saldırılar, gizli terör örgütleri kurup dini mekanlara, önderlere saldırılar, etnik ve mezhep çatışmaları için provokasyonlar, ölüm mangaları kurmak, sadece çocukların bulunduğu gizli cezaevleri, kaçırılan kişilere adalet, yargılama ve avukat hakkı vermemek, dünyanın bir çok ülkesinden kaçırılan kişilerin hiçbir yasal hak tanımaksızın ABD askeri mahkemelerinde idama mahkum edilmesi yok. Önleyici saldırı, devlet terörü, yargısız infaz gibi kavramların meşrulaşması gibi, insan ırkını tehdit eden saldırganlık yok.

“Bu ne yüzsüzlük” demeyelim mi şimdi.

17 yıl önce
“Bu ne yüzsüzlük” demeyelim mi şimdi?
Var tartışmaları
Galatasaray geleceğe koşuyor
Kupa deyip geçme
HDP ve PKK’ya direnen anne-babaları uzaktan selamlamak
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD