|
Fransa bunu neden yaptı?

ABD Temsilciler Meclisi Genel Kurulu''na kadar çıkan, Avrupa Parlamentosu, Almanya ve İtalya başta olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinin ulusal meclisinde tartışılan "Ermeni Soykırımı Tasarısı" Fransız Ulusal Meclisi''nde kabul edildi ve sırada bekleyen Avrupa''nın diğer parlamentolarının önünü açtı. Önümüzdeki günlerde hem ABD yönetiminin hem de Avrupa ülkelerinin teker teker bu tasarıyı yasalaştırmaları pek muhtemel. "Soykırım" kavramının unsurlarının henüz netleşmemesi gerçeğini ve Ermeni iddialarının bu unsurları ne ölçüde barındırdığını, Avrupa parlamentolarında yasalaşan iddiaların Türkiye üzerinde ne tür hukuki sonuçlar doğuracağını, bugün yaptırım gücü bulunmayan bu kararların yarın Anadolu insanının gündeminde nasıl yer edineceğini, Ankara''nın yıllardır hemen her platformda önüne çıkan ve bu sonuçları doğuracağı önceden belli olan iddialara karşı neden etkisiz kaldığını ve Osmanlı mirasının reddi üzerine kurulan Cumhuriyet Türkiye''sinin "Modern Türkiye''yi suçlamıyoruz" telkinlerine rağmen bu olayda neden Osmanlı üzerine toz kondurmadığını bir tarafa bırakalım.

Avrupa Birliği''ne aday olan Türkiye''nin birliğe girmeden önce "ehlileştirilmesi", sivri uçlarının törpülenmesi, bölgesel güç olma yolundaki bir ülkenin "ulusal gururunun kırılması", birlik içinde hazmının kolaylaştırılması için mümkün olduğunca budanması, tabiri caizse "hırpalanıp yumuşatılması" düşüncesini de şimdilik geçelim.

Hamasi söylemlerin, "Fransa''ya ambargo" sloganlarının, "Fransa ASALA''ya teslim oldu", "Fransa Ermeniler''in oyununa geldi", "Fransa zaten öteden beri Ermeniler''in ve Ermeni terörünün en büyük destekçisiydi" türü avuntularla gelişmeyi sadece Fransa-Ermeni yakınlığına bağlamak ne Fransa''ya bir zarar verebilir ne de bizim Fransa''nın bu davranışının altındaki sebebi anlamamıza yardımcı olur.

Fransa''nın bu tavrını Fransız-Ermeni dostluğuna bağlayabilirsiniz. Türkiye''nin tam üyelikten önce hazmının kolaylaştırılması için terbiye edilmesi düşüncesine dayandırabilirsiniz. NATO (ABD)-AGSK (Avrupa) çekişmesine, Avrupa Gücü karar mekanizmasında yer verilmeyen Türkiye''nin NATO''da bu girişimi "sabote" etmesine cevap olarak da görebilirsiniz. Bunların hepsi doğru ancak asıl sebep bunlar değil...

Fransa''nın "aktör olma" stratejisi

Afrika''da, Cezayir''de kanlı bir tarih bırakan, kendi aydınları bile bu bölgelerde uygulanan katliamların bir soykırım olup olmadığının tartışılmasını isteyen Fransa''nın bu kararının arkasında yatan sebep bambaşka...

Bunu anlamak için özellikle son 10 yıllık Fransız dış politikasının seyrini yakından izlemek, ABD dış politikasıyla Fransa dış politikasını karşılaştırmak, aradaki görünmez rekabeti iyi tahlil etmek, Fransa''nın 21. yüzyıla yönelik önceliklerini kestirmeye çalışmak gerekir.

Paris, Soğuk Savaş''ın bittiği, Sovyetler''in çöktüğü, iki kutuplu dünya dengesinin ortadan kalktığı, ABD''nin küresel hegemonyasının pekiştirilmeye ve yeni dünya sisteminin kavramsallaştırılmaya çalışıldığı 10 yıl boyunca Avrupa''daki ABD varlığına, Afrika, Ortadoğu, Akdeniz, Orta Asya ve Kafkaslar''daki ABD hegemonyasına muhalefetin öncü ülkesi haline geldi. Rusya''nın, Çin''in, Avrupa Birliği''nin, Fransa ve Almanya''nın öncü güçlerden olduğu, Türkiye ve Hindistan''ın da potansiyel aday görüldüğü bu cephenin en hareketli savunucusu ve bir anlamda yeni oluşumun ideolojisini oluşturan ülkedir Fransa.

Amerika''nın küresel hegemonyasını hiçbir zaman içine sindiremeyen Paris, özellikle son yıllarda, küresel aktör rolüne soyundu ve hemen bütün uluslararası soruna/konuya müdahale ediyor.

İnsan hakları emperyalizmi

Bosna ve Kosova savaşından Çeçenistan''a, İran ve Irak''a yönelik ambargonun kaldırılmasından İsrail-Filistin sorununa, uluslararası kurumlardaki yetki paylaşımından Amerikan kültürüne savaş açmaya kadar Fransa''yı hemen her konuda ABD''ye karşı yalın kılıç savaşırken görüyoruz. NATO''nun yayılmasını engellemek için kurulması planlanan Avrupa Gücü''nün de öncü ülkesi Fransa.

Küresel aktör olma yolunda böylesine bir savaşa girmiş bir ülke "Büyük devlet" olarak emperyal vizyonunu sadece askeri ve teknik alanlarda değil, kültürel ve insani alanlara da yaymak zorunda hissediyor kendini.

İnsani değerlerin savunulmasının ve insan hakları ihlallerine yönelik müdahalelerin stratejik çıkarlarla iç içe geçtiği, insani amaçlardan ziyade bir emperyal baskı ve şantaj aracı haline getirildiği, demokrasi-insan hakları-birey özgürlüğü gibi masum kavramların ''kirletilerek'' bir sömürü silahına dönüştürüldüğü yeni dönemde Fransa 21. yüzyılın en etkin silahını güce tahvil etme peşinde. Madem ABD bu mekanizmayla küresel hegemonyasını ayakta tutuyor, bu silahı Fransa neden kullanmasın?

Hedef ülkelerin azınlıklar, insan hakları ihlalleri, kültürel değerler gibi gerekçelerle hırpalandığı bir döneme girdik. Yakında Amerika ve Fransa''nın yanında "Büyük devlet" çizgisini geçen başka ülkeler de bu kervana katılacak. Son 10 yılı heba eden ve "ısrarla küçük kalmak isteyen" biz daha çok hırpalanacağız. Yeni döneme en avantajlı giren ülke olan Türkiye, "çizginin ötesine çekecek" ve bu tür yaptırımları bertaraf edecek güce ulaşması için hayati önem arzeden Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu gibi stratejik çıkar alanlarını kendi elleriyle terkedince böylesine savunmasız kaldı işte...

23 yıl önce
Fransa bunu neden yaptı?
Darbecilerde de o akıl olsa…
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü