|
Gerçek suçlu kim?

Kan üzerinden iktidar satın alan liderlerin, kendi ülkelerinde, kendi halklarına karşı yaptıkları katliamlara çokça şahit olduk. Otoriter rejimlerin, diktatörlerin, silahların gölgesinde hiç de inanmadıkları demokrasi şovu yapanların iktidar uğruna neleri göze alabildiklerini, kendi insanlarını nasıl yok oluşa sürüklediklerini hatta ülkelerini paramparça ettiklerini gördük.

Günlerdir Pakistan''da bir medresede olanları izliyoruz. ABD''ye göre radikal İslamcı militanların, teröristlerin bulunduğu Lal Mescidi''nin binlerce askerle kuşatılması, ardından da kanlı bir saldırı ile ele geçirilmesi bir iç güvenlik meselesi miydi? Ya da Türk ve dünya medyasında yer aldığı gibi, İslamcı militanların Pakistan devletine karşı isyanı, başkaldırısı mıydı?

Hemen söyleyelim: 88 insanın öldüğü, daha fazlasının yaralandığı, sabaha karşı büyük patlamalarla yıkılan komplekse yönelik saldırı, ABD ile Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref arasındaki iktidar pazarlığından başka bir şey değil.

Afganistan işgalinde ABD''ye en büyük desteği veren, Bush ve ekibinin gözüne girmek için kendi insanlarını, askerlerini, istihbarat mensuplarını ABD bombalarına kurban etmekten çekinmeyen, ülkesini ABD''nin garnizon devletine dönüştüren, karşılığında iktidar güvencesi alan Müşerref, onca fedakarlığa rağmen son yıllarda Washington''ın gözünden düşmeye başladı.

Radikal İslamcılara karşı çok daha sert mücadele vermediği, istenen reformları yapmadığı, medreseleri kapatmadığı, terörle mücadeledeki işbirliğinin yeterli olmadığı gibi suçlamalara maruz kalan, ancak içerideki direnci aşamayan Müşerref, iki yıl önce Londra''daki patlamaları kullanarak, medreseleri kapatma programını başlattı. İngiliz istihbaratının şaibeli senaryolarıyla tartışılan Londra saldırılarındaki zanlıların bu medrese ile bağlantıları olduğunu söyleyerek, kendi ülkesinde ve dünyada yaşanan her olayı, pragmatik biçimde istismar ederek bazı düzenlemelere girişti. Ancak yeterince başarılı olamadı.

Belucilerin kontrolünde olan, Başkent''in en merkezi yerinde bulunan, Pakistan istihbarat merkezinin ve ABD Büyükelçiliği''nin çok yakınında yer alan Medreseyi bir yıldır kapatmaya çalışıyordu. Tabi ABD''nin baskılarıyla. Pakistan''ın kuruluşunda emeği geçen çevrelere bağışlanan arsa üzerinde bulunan Mescid''i yöneten ve baskında ölen Mevlana Gazi Abdurreşid Gazi her ne kadar ılımlı tavırlarıyla biliniyorsa da, Müşerref arabulucuların gayretlerini reddetti ve bir şiddet şovu yaptı. Ölenler, Keşmir''den ve ülkenin fakir bölgelerinden gelen çocuklar, öğrencilerdi. Sonuç, ABD''nin “terörle mücadele” konseptine uygun bir katliamdı. Amaç, Müşerref''in yeniden Washington''ın gözüne girmesiydi. Girdi de. Katliamdan sonra George Bush''un yaptığı ilk açıklama; “Ondan memnunum” oldu. Müşerref bunu duymak istiyordu sadece. Tekrar tekrar duymak için CIA''nin eline tutuşturduğu operasyon planlarını aynen uygulamaya devam edecektir.

Ancak katliamdan önceki gelişmeleri hatırlayalım:

ABD''nin BM Temsilcisi John Negroponte, hani şu Orta Amerika''daki katliamlardan sorumlu olan kişi, bir ay önce İslamabad''daydı. Amerika''nın Sesi radyosuna verdiği söyleşide; “Bu; Pakistan yönetiminin, güvenlik yetkililerinin çözeceği bir sorun” diyordu ve “sorunun çözülmesini” istiyordu. Negroponte''nin Müşerref ve Pakistan yetkililerine bir ültimatom verdiği, İslamcılarla savaşı başlatması ve bu işi bitirmesi istendiği söyleniyor. Bu da, yeni Mescid katliamlarının sırada olduğuna işaret ediyor. Katliamda çocuğu ölenler, onu dolar için çocuklarını öldürmekle suçlarken, Pakistan genelinde büyük bir şok yaşanıyor. Binlerce insan, “ABD''ye ölüm, Müşerref''e ölüm” sloganları atarak yürüyor.

Müşerref''in Veziristan bölgesine yönelik tutumu, ülkenin parçalanmasına kadar varabilecek bir kapı araladı. Pakistan ordusundaki Pencabiler ile Peştun ve Beluciler arasındaki çatışma, ABD''nin bölge stratejisinin de yardımıyla Pakistan''ı bölecek gibi. Bir de bunlara, iç çatışmaları alabildiğine yayacak Lal Mescid örnekleri eklenirse, Pakistan''ın halini o zaman düşünün.

Garip biçimde, suikaste kurban giden eski Devlet Başkanı Ziyaul Hak döneminde özel bir öneme sahip olan, Pakistan yönetimi ile iyi ilişkileri bulunan, Pakistan istihbaratıyla bağlantıları olan Lal Mescid''in kaderi 11 Eylül saldırılarından sonra değişiyor ve Mescid, neredeyse başlayacak olan Pakistan iç savaşının hareket noktası oluyor.

Bazılarına göre, Müşerref hem iktidarını garantiye almak, hem de yaklaşan seçimleri kontrol altına almak için ülke çapında olağanüstü hale hazırlık yapıyor. Bir iktidar oyunu oynuyor ve bu oyun Washington''da kuruluyor. İktidarını tamamen ABD''nin güvenlik stratejilerine endeksleyen Müşerref, hem seçime hem de bu büyük oyuna ABD''nin desteğini arkasına, halkını karşısına alarak giriyor. 11 Eylül''den bu yana yaptığı gibi, iktidarını ABD inisiyatifine terk ederek kendi halkını kaybediyor.

Bu sürecin sonu kötü. Hem Pakistan hem de Müşerref için kötü. Zorla, silahla, kanla devşirilen iktidar, Müşerref için trajik bir son hazırlayabilir.

17 yıl önce
Gerçek suçlu kim?
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu