|
Hangi senaryo daha korkutucu!

Seçim öncesi olduğu gibi seçim sonrasında da Cumhurbaşkanı''nın kim olacağı üzerinden bir kriz denemesi yapılıyor. Türkiye kamuoyunun tercihlerinin bir hafta içinde sorgulanmaya başlanması dikkat çekici. Halk sandıkta “Abdullah Gül dedi” ile seçmen tercihini aşan klasik Türkiye gerçekleri arasındaki çatışmayı izliyoruz. “Abdullah Gül cumhurbaşkanı olmalı” diyenlerle, “kriz istemiyoruz” diyenler iki ayrı cephe gibi ellerindeki her türlü etkinlik aracını kullanarak alabildiğine bir çekişmeyi garip biçimde sürdürüyor.

Medya üzerinden verilen ince mesajlar, satır aralarına sinmiş cümlelerden çıkarılan imalar, el altından yürütülen kampanyalar.. Açıktan taraf olanların incitici, rencide edici, tüketici müdahaleleri. Aslında herkesin birbirini bildiği ama kendini gizleme ihtiyacı duyduğu bir garip çatışma hali. “Kriz istemiyoruz” söylemi üzerinden kendi önceliklerini pazarlama gibi hiç de hoş olmayan bir mahalle kavgası…

“Kriz” söyleminin bir kişiye endekslenmesi ne kadar da üzüntü verici. Ve çok garip ki, bazıları “ABD istemiyor” tezine bel bağlarken ABD adına konuşanların telaffuz ettiği isimler hakkında hiçbir yorum yapılmıyor. Son durum, seçim öncesi yaşanan krizin “taraflar”ını değiştirme çabasından başka bir şey değil. Ayrıca, çatışmayı dışarıdan içeriye taşımayı amaçlayan bir girişim görüntüsü veriyor.

Seçim öncesi darbe söylemlerine, iç çatışma senaryolarına kadar vardırılan kriz senaryolarının bir gecede sona ermesi gibi, bu tartışma da bir yerde noktalanacak. Ancak bu süre içinde yakın çevremizde, bölgemizde, dünyada neler olduğu, birkaç haftadır nasıl bir süreç geliştiği maalesef gözlerden kaçtı. Bu kavga gürültü içinde dünyamızı derinden sarsacak olayları izleme şansı bulamadık. Hiç değilse bazılarını kısa cümlelerle hatırlatayım.

Öncelikle; artık Ortadoğu yok. Ortadoğu dediğiniz bölge artık dünya ve bu siyasi kavramın biçim için ifade ettiği bir anlam kalmadı. Gelişmeleri, Ortadoğu sorunu olarak tartışma dönemi kapandı. Irak''ın bölünmesi, Kürt meselesi, bölgedeki askeri yığınak, derin kamplaşma, Türkiye-İran-Pakistan ve S. Arabistan''ın karşılaşacağı güçlükler, bölgenin zaaflarından çok daha geniş anlamlar taşıyor. Bundan sonra bu sorunları birer Ortadoğu sorunu olmasından çok küresel sorunlar/gelişmeler olarak ele alacağız. Çünkü gerçek bu.

Hangi ülkeyi ele alırsanız alın, o ülkenin iç siyasi yapısındaki değişimler, iktidar oyunları, kimlerin kimlerle iş tuttuğu, o ülkenin güvenlik ve ekonomik durumunu birebir etkileyen faktörler söz konusu ülkenin münhasır sorunlarıyla sınırlı değil. Açıktan tartışılabilseydi, Türkiye''deki Cumhurbaşkanı seçimine yönelik müdahaleler gerçek boyutlarıyla ortaya konulabilseydi, kastettiğim şey çok daha net biçimde ortaya konulabilirdi.

ABD ve müttefikleriyle karşısındaki dünya arasında tehlikeli bir bloklaşma yaşanıyor. Bölgesel demokrasi paketleri çöpe atıldı. Yerine kontrol edilemez bir silahlanma dönemi başlatıldı. Büyük Ortadoğu Projesi''ni tartıştığımız günleri hatırlayalım, demokrasi paketlerini, reform söylemlerini. Geriye ne kaldı?

Şimdi ne oluyor: Dünyadaki derin kamplaşmaya paralel olarak yakın bölgemizde çok sert bir ayrışma yaşanıyor. Buna bağlı olarak da anormal bir silahlanma dönemi başladı. Nükleer silahlardan hava gücüne kadar ABD ve Rusya, iki ayrı kamp olarak İran ve S. Arabistan üzerinden bölgeye milyarlarca dolarlık silah akıtıyor. Ne olacak bu silahlar? İşgali karşı olarak mı kullanılacak. İsrail''i karşı mı? Yarın bir başka ülkeyi daha işgal edecek bir yabancı güce karşı mı? Hayır, elbette hayır. Bu silahlar, bu devasa askeri yığınak bölge insanının birbirini öldürmesi için hazırlanıyor.

Bush yönetimi, bölgedeki müttefiklerine 20 milyar dolarlık silah satarken, 43 milyar dolarlık askeri yardım yapıyor. Soru şu: Mesela S. Arabistan… Savunmadan çok saldırıya yönelik silahları kime karşı kullanacak? İran''a karşı mı, İsrail''e karşı mı, kendi halkın karşımı ya da bölgesel iç çatışmada mı?

İngiliz ordusunun Irak için hazırladığı kâbus senaryosuna göre; “Irak, etnik çizgilere göre, Kürtler, Şiiler ve Sünnilerden oluşan üç fiili devlete bölünüyor. Bunu aylarca sürecek korkunç bir etnik temizlik izliyor ve hepsi Irak ile sınırı olan Türkiye, Suriye, İran ve S. Arabistan çatışmaların içine sürükleniyor.” Irak''ta 24 milyar varillik yeni petrol kaynaklarının bulunduğuna işaret edersek bunun nasıl bir kıyamet senaryosu olacağı daha da netleşir.

ABD''nin çekilme sonrası senaryosu bundan farklı değil: “Sünni ve Şiiler arasında büyük bir iç savaş patlak verecek. Sünni azınlığı korumak isteyen S. Arabistan ve Suriye Irak''a girecek. Kürtler''in bağımsızlık çabası içine girmesi üzerine Türkiye K. Irak''a girerek Kerkük dahil bir kısım Kürt bölgesini topraklarına katacak.”

Yine böyle bir ortamda; Tom Tancredo adlı bir ABD milletvekili, yeni bir el Kaide saldırısı olması halinde Medine''yi ve Mekke''yi bombalamak gerektiğini söyleyebiliyor. Philadelphia Daily News gazetesinden bir yazar, “Amerika''yı kurtarmak için yeni bir 11 Eylül saldırısı olması gerektiği”ni yazabiliyor. Aynı günlerde El Kaide''nin radyoaktif madde yüklü kamyonlarla New York, Miami ya da Los Angeles''a saldıracağı iddia edilebiliyor. Ardından bu bölgelerde geniş güvenlik kontrolleri alınabiliyor. Rusya, Suriye''de askeri üs kurmaya hazırlanırken İsrail istihbaratına yakın çevreler “İran''ın Beşşar Esad''a karşı dare planladığı”na ilişkin tuhaf iddialar ortaya atabiliyor.

Böyle bir coğrafyada, böyle bir dünyada yaşıyoruz. Ve bu dünya giderek tehlikeli bir hal alıyor.

17 yıl önce
Hangi senaryo daha korkutucu!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle