|
Kudüs"ü bir kez hatırlamak!..

Kudüs''ü ilk gördüğümde başım dönmüştü. Ramazan''ın son haftasıydı, Kadir Gecesi''ydi. Filistin''in her tarafından yüzbinlerce insan Kudüs''e akıyordu. Kanuni Sultan Süleyman''ın yaptırdığı surlar boyunca uzanan Sultan Süleyman Caddesi''nden Mescid-i Aksa''nın avlusuna girerken karşılaştığım dört gencin o akşam yaşadıkları hâlâ hafızamda. Duvarları, kontrol noktalarını aşamayınca, Mescid-i Aksa''ya ancak su borularının içinden sürünerek gelebilmişlerdi.

“Bu akşam en az yüz bin kişi toplanır” dediklerinden inanmamıştım. Belki ''on bin diyecekken yüz bin dediler'' diye düşündüm. Ancak öğleden sonra Kudüs''ün sokakların dolup taştığını, heyecan ve telaşın her yanı kapladığını, trafiğin işlemez hale geldiğini, Mescid-i Aksa''ya açılan kapıların ve daracık sokakların kilitlendiğini görünce gerçeği kavramaya başladım.

Gençlerin öfkesi, sabırsızlığı ve Mescid-i Aksa''ya ulaşmak için gösterdikleri göz yaşartıcı çaba, duvarlara yazılan sloganlarda kendini gösteriyordu. Hiç değilse bu gece Mescid-i Aksa''da olmak onların için karşı konulmaz bir tutkuydu. İftar vakti yaklaşınca caddelerden, sokaklardan akın akın Mescid''e giden insanların arasına karışıp, Mescid-i Aksa ve Kubbet-us Sahra''nın avlusuna girebildik. On binlerce insan, kadın, çocuk, yaşlı, genç, aileler dev avluyu doldurmuş, yer sofralarını kurmuş iftar vaktini bekliyordu. Evet, yüz binler vardı. O kalabalıktan sıyrılıp bir ara Ağlama Duvarı''na gitmiştim. Duvarın üstünde yüz binler namaz kılıyordu, yandaki duvarda ise Museviler ibadet ediyordu. Hemen yukarıda İsa''nın çarmıha gerildiği kilise… Bir üçgen içinde üç din. Aralarında birkaç yüz metre sadece. Ama bu birkaç yüz metre uzaklık bugünün dünyasını nasıl da belirliyordu. Şunları yazmıştım o gün:

“Eski kentin labirenti andıran sokaklarında yön duygumuzu tamamen kaybetmiş halde ilerlerken, bu şehrin yeryüzünden neden bir örneğinin bulunmadığını düşündüm. Peygamberlerin, dinlerin, medeniyetlerin merkezi bu şehir, binlerce yıllık taş duvarlar ve daracık sokaklar, dehlizleri andıran evler… İnsana adres ve yön kavramını unutturan, zaman kavramını unutturan, sonsuzluk hissi veren şehir.. Attığınız her adımın, bastığınız her taşın hikayesini düşündüren şehir. Neden bu kadar kıskanıldığını, neden bu kadar sevildiğini, neden bu kadar sahiplenmek istendiğini, bu şehir için neden bu kadar kan döküldüğünü bu sokaklarda gezmeyen nasıl anlasın!”

Bir ay sonra yeniden Kudüs''e gittim. Tel Aviv''in İzmir''i andıran havasından uzaklaşıp aynı coşkuyla Kudüs''e ulaştığımda büyük bir hayal kırıklığına adım atmış oldum. Yüz binlerce insan neredeydi? O coşku, heyecan fırtınası neredeydi? Adım atamadığımız o sokaklar neden bu kadar tenhaydı? Mescid-i Aksa neden bu kadar yalnızdı? Kubbet-us Sahra''nın kapısında neden sadece birkaç kişi vardı? İki kutsal mabedin içinde elleri cebinde olaşan İsrail askerlerinden başka kimsecikler yoktu. Mescid-i Aksa''nın gönüllüleri, o gençler, nereye gitti?

Mescid-i Aksa''nın içinde, Kubbet-us Sahra''nın içinde yalnızlıkla baş başa kalmayı, miraca yükselinen yerde oturmayı, o taşın altında kendinden geçercesine dua edenleri izlemeyi unutmak mümkün mü?

Zeytin Dağı''na çıkıp, dalgın gözlerle Kudüs''e bakarak öylesine kalakalmak, rüzgarı alabildiğine hissetmek, tarihe dalıp gitmek mümkün mü? Hemen oracıktaki zeytin ağacına uzanıp bir filiz koparmak, Musevi mezarlığının içinden duvarlara tutunarak aşağı yürümek, Cehennem Vadisi''ne inmek mümkün mü? Surların dışından, sırtına yüklenen çarmıhla yürütülen İsa''nın yolunu izlemek, düştüğü yerlerde duraklamak, çarmıha gerildiği kiliseye ulaşmak, bir mum için 2 şekel verecekken elli şekeli kaptırmak (!) mümkün mü? Eski Kudüs''ün daracık sokaklarında esnafın sıcak selamlarıyla karşılaşmak, babaları İstanbul kökenli Arami ailenin Murat ve Joseph adında iki çocuğunun hazırladığı nefis kahveyi yudumlamak mümkün mü? Ve o sokaklarda, yorulmak bilmeden doyumsuzca dolaşmak ve her an sürprizlerle karşılaşmak mümkün mü? Gelgitler arasında sıkışmayı, zihninizdeki hesaplaşmayı, gönlünüzdeki duygu selini, kendinizle yüzleşmeyi unutmak mümkün mü?

Anlamayanlar için sadece taş var Kudüs''te; kirli sokaklar, pazarcılar, girginlik, fakirlik var. Anlayanlar içinse insan var, tarih var, medeniyet var, sevgi var, öfke var, stres var, aynı dili konuşabilme var, sabır var.

Zeytin Dağı''ndan bakarken Kudüs''te ABD''yi gördüm, Fransa''yı gördüm, Rusya''yı gördüm hatta Yunanistan''ı gördüm. Sadece Türkiye''yi görmedim. Yüz yıllarca bu şehirde adalet dağıtanları görmedim.

Şimdi; Mescid-i Aksa''yı tehdit eden kazı çalışmaları, Ehud Olmert''le Başbakan Erdoğan arasındaki görüşmelere damgasını vurdu. Lübnan, Filistin iç çatışmaları, İran''a yönelik İsrail tazyikleri, Kuzey Irak ve Karadeniz-Kızıldeniz enerji projeleri bir tarafa; kazı çalışmaları için Türkiye''den bir denetim ekibi Kudüs''e gidecek. Çünkü Kudüs ve Mescid-i Aksa, bütün krizlerin ötesinde. Ve Türkiye ilk kez Kudüs''te olacak.

17 yıl önce
Kudüs"ü bir kez hatırlamak!..
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle