|
Mavi veya turuncu bayrakla yürümek!

Muhtıra''nın internet sitesinden kaldırılması, Abdullah Gül''ün adaylıktan çekilmesi, seçim kararı ve Türkiye''nin genel seçim havasına girmesi sonrası gözlenen sükunet havası, her şeyin sona erdiği, krizin atlatıldığı anlamına mı geliyor?

Eğer öyleyse Türkiye''de bir internet sitesi açıklamasının nelere muktedir olduğunu gördük. Rejimin kendisinin, savunduğu sistemi nasıl kilitlediğini gördük. Bir açıklamayla başlayan doğru dürüst savunulamayan bir metnin, millet iradesine nasıl son verebildiğini, kitleleri nasıl harekete geçirdiğini, nasıl sokaklara dökebildiğini, sokakların nasıl ayrıştığını gördük.

Avrupa Birliği''nin en büyük sermayesi olan hak ve özgürlükleri, 11 Eylül sonrası nasıl askıya alabildiğini gördükten sonra, bunlar Türkiye için hiç de şaşırtıcı olmadı. Türkiye''nin "demokratik ve laik yapısına" vurgu yapan ABD''nin her iki kampa da mesafeli durduğunu, sonuca göre hareket edeceğini, güçlüden yana olacağını gördükten sonra, Türkiye''de demokratikleşme sürecini Batı desteğiyle sağlamaya çalışanların aslında ayaklarının hiç de sağlam yere basmadığını bir kez daha gördük.

Batının "korkuları"ndan hareket ederek, on yıldır özgürlüklere karşı verdiği savaşı unutup demokrasi havariliğine soyunmanın, özgürlüklere dayanarak güç kazanmanın, iktidar olmanın, Türkiye''yi değiştirmeye çalışmanın bedelinin ne olduğunu bir kez daha yaşadık.

Hepsi bu kadar mıydı? Yani kriz bitti mi? Bundan sonra memleket normal bir seçim süreci yaşayacak, yeni parlamento cumhurbaşkanını seçecek ve süreç her zamanki gibi işleyecek mi? Öyleyse, Türkiye''yi derin bir hüsrana ve umutsuzluğa sevkeden kriz, iktidar kadrolarını hizaya çekmiş mi oldu! Bu çok kolay olmadı mı? Ve bizler, aslında ucuz mu kurtulduk!

Hiç de öyle değil! Türkiye yeni bir durumla karşı karşıya. Daha önceki askeri çıkışlardan, daha önceki seçimlerden çok farklı bir süreç var önümüzde. Şöyle:

Bu seçim sürecinde parti yandaşları değil, siyasi ve ideolojik kamplar, farklı hayat tarzları, farklı dünya görüşleri belirginleşecek, yarışacak, gövde gösterisi yapacak. Meydanlar, CHP veya Ak Parti için dolmayacak. Partilerin ötesinde, Türkiye''nin bölünmüşlüğünün göstergesi olacak. Ve bu bölünmüşlük, giderek kamplaşmaya, rejim üzerinden hesaplaşmaya doğru sürüklenecek.

Bölünme, siyasi partilerin temsil ettiği programların ötesine geçip, çevrelerindeki kitlelerin birbirine bilenmesine, yakın sivil toplum kuruluşlarının seferber edilmesine dönüşürse, ki dönüşecek gibi, meydanları yüz binlerce insanın doldurduğunu göreceğiz. Bunun o partinin gücü ile kıyaslanması son derece yanıltıcı olacaktır.

Tandoğan''da, Çağlayan''da ve Türkiye''nin diğer bölgelerinde toplanan kalabalıkların büyük bölümü CHP''li olsa da, oraya parti savunması için gelmediler. Bu gösterilerin seçim sürecinde de devam etmesi, bundan rahatsızlık duyanların milyonları sokaklara dökmesiyle cevap bulabilir. Ve bu ciddi bir ihtimal!

İşte o zaman, siyasi partilerin iktidar hırslarının ötesinde bir hesaplaşma içine girdik demektir. Bu aşamadan sonra ortada parti de kalmaz, iktidar da kalmaz, rejim de kalmaz. Bu noktadan sonra Türkiye iç savaşta demektir. Bugünün basiretsizliği böyle bir yıkıma kadar gidebilir maalesef.

O zaman süreç, laiklik, millilik, yerellik, batı karşıtlığı, yabancı karşıtlığı sloganı atanlarla küreselleşme, Batı ile entegrasyon, liberallik, demokrasi sloganları atanlar arasında çatışmaya dönecektir. Ama aslında kimse hangi sloganı ne için, kimler için, nasıl bir Türkiye için attığının farkına bile varmadan, bir öfke seline teslim olarak sonradan hep birlikte ağlayacağımız bir Türkiye tablosu hazırlamış olacak.

Basitçe Ak Parti-CHP ya da geleneksel İslam-rejim tartışmasının çok ötesinde bir tablo bu. Ama krizi besleyenler bunu laik-İslamcı savaşı olarak göstermek istiyor. Böyle giderse parti bayrakları yerine Mavi-Turuncu bayraklar dalgalanacak meydanlarda. Renkli devrim-karşı devrim tartışmaları alıp yürüyecek.

İşte biz o zaman kimler adına savaşmış, kimler adına bölünmüş, kimler adına kamplaşmış olacağız? Gerçekten laiklik adına mı, gerçekten İslam adına mı? Hiç biri.

İşte o zaman Türkiye bölünecek. Ama sandığımız gibi laik-İslamcı bölünmesi değil, etnik bölünme şeklinde olacak bu. Oyun bunun üzerine kuruldu. Oyunu kuranların tarafı yok. Laikler de laik olmayanlar da onların tarafı değil.

İşte o zaman, bugün rejime güvenenler de, askerin gücüne güvenenler de, Batı''nın demokrasi desteğine güvenenler de yanıldıklarını görecek.

Sükunet yanıltıcı. Seçim kampanyasının ürkütücü tablosu bir tarafa, iktidar mücadelesi seçim sonrası kaldığı yerden devam edecek. İki taraf da geri adım atmaya yanaşmayacağı gibi, toplumsal ayrışma, birilerinin de müdahalesiyle bizleri hiç istemediğimiz bir Türkiye''de yaşamaya mahkum edecek. Sokakların ayrıştığı bir Türkiye, Anadolu''nun bölünmesini engelleyebilir mi sanıyorsunuz?

17 yıl önce
Mavi veya turuncu bayrakla yürümek!
IŞİD-PYD vekalet savaşı, K. Irak Akdeniz koridoru
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!