|
Türk Baasçılığı, liberal enternasyonalistler!

Türkiye''deki rejim tartışmalarının en merkezinde yer alan ve benim de çokça tartıştığım bir figür olan Michael Rubin, artık darbe olmayacağını söyleyerek yüreğimize su serpti. Ama hemen ardından daha büyük bir tehlikeye dikkat çekti; “Türkiye''nin demokrasisi için en büyük tehlike, Türk askeri müdahalesi değil, İslamcı tehdidi küçümseyen, Türk askerlerinin demokrasi için AKP''den daha büyük bir tehdit oluşturduğunu varsayan Amerikalı ve Avrupalı diplomatların iyi niyetli ancak saf müdahaleleri olacak.” Tabiî burada kastettiği asıl bu büyük tehdit bu “saf”lık değil, İslamcı tehdit. Ve tehdit altıda olan demokrasi değil, laiklik.

Rubin, hem kendi ülkesini hem dünyayı bu tehdidi yeterince algılamamakla eleştiriyor. Türkiye özelinde ise, kendisinin ve cemaatinin yalın kılıç sürdürdüğü savaşın önemini anlatamamaktan rahatsız. Ona ve arkadaşlarına göre, İslamcılık çerçevesinde Tayip Erdoğan Bin Ladin''den bile tehlikeli! Çünkü onlar, dünya ölçeğinde İslam''a karşı şiddetli bir savaş yürütüyorlar ve bu savaşın Türkiye cephesinin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlar. Onlara göre, İslami değerlere sahip olan herkes El Kaide kadar tehlikeli. Nasıl bir hastalıklı zihinse bu!

AK Parti''nin İslamcılık kavramıyla ne kadar tartışılabileceği ayrı konu. Ben bir çarpık kuşatmaya, iç çatışma provokatörlüğüne dikkat çekmek istiyorum. Hudson tartışmasıyla gündeme gelen felaket senaryoları, Türkiye''yi iç çatışmaya sürükleyen iki cepheli bir kampanyanın ne vahim hal aldığını kamuoyunun anlamasına az da olsa yardım etti.

Ama bu, örneklerden sadece biriydi. Hudson''da terörden suikastlere kadar çirkin senaryoları tartışanlar, Türkiye''de darbe yapılacağını söyleyenler oldu. Zeyno Baran daha 2006''da bir yıl sonra darbe olacağı kehanetinde bulunuyordu. Aynı cemaate mensup Michael Rubin ve arkadaşları ise, darbe tartışmalarına paralel olarak Türkiye''nin İslamcı bir devlet olmaya doğru gittiğini, Batı''dan koptuğunu, müdahale edilmesi gerektiğini, asker müdahale dahil laiklik adına bu sürecin engellenmesi gerektiğini söylüyor, İsrail aşırı sağı ile birlikte Türkiye''deki iktidar çevreleri üzerinde denge oyunları oynuyor, inanılmaz kışkırtıcı yazılar yazıyorlardı.

Yoğun olarak üç yıldır, iki ayrı koldan devam eden Türkiye tartışması, sonuç verdi ve Türkiye iki ayrı kampın çatışma alanına döndü. Seçim öncesi sakinleşen ortamın seçimlerden hemen sonra tekrar ısınacağı düşünülüyor. Mimarlara bakarsak darbe olmayacak. Ancak AK Parti''ye karşı laiklik savaşları devam edecek. Hatta dünya bu savaş için saf tutmaya davet edilecek.

Bir tiyatro sahneleniyor ve bu ülkenin iktidar çevrelere oyunda kendilerine düşen rolleri sorgulamaksızın oynuyor. Etnik çatışmanın, iktidar çatışmasının, sosyal kamplaşmanın ve sermaye savaşlarının da içinde bulunduğu bu oyunun senaristleri gözlerimizin önünde Türkiye''nin kaderini yönetiyor. Bu senaryoya göre önümüzdeki dönemde neleri tartışacağımıza bakalım..

İslam''la savaşın kalelerinden ve İsrail aşırı sağının kontrolündeki Middle East Quarterly dergisinde görev yapan, Lübnan Çalışma Grubu''nda yer alan, neoconların tapınağı American Enterprise Institute mensubu, ünlü Dış İlişkiler Konseyi''nde iş yapan, Özgür Lübnan Komitesi''ne mensup, yine İsrail aşırı sağına yakın Washington Institute for Near East Policy''de çalışan, Yale Üniversitesi''nde, İbrani Üniversitesi''nde ve Süleymaniye Üniversitesi''nde dersler veren, aynı zamanda Savunma Bakanlığı danışmanı olan Rubin ve arkadaşları işi Türkiye''nin resmi ideolojisini yeniden tanımlayan bir kadro çalışmasına kadar vardırdı.

Bu çevreler laikliği koruma, İslam''ı sindirme adı altında ama aslında ABD çıkarlarını güvence altın almak için bu ülkede bazı çevrelere yeni bir Basçılık modeli öneriyor. Özellikle son iki yıldır bir çok ortamda bu tehlikeye dikkat çektim. Dünyadaki bazı eğilimlerin merkez iktidarını elinde tutanları, “Türkiye''nin Baasçıları” olarak niteleme arayışında olduklarına, sürecin bu yönde işletildiğine, ardından bu çevrelerin hedef seçileceğine işaret ettim.

Neocon çevre, İslam''la savaşta müttefik gördüklerini bu modele hazırlarken, tıpkı onlar gibi ABD imparatorluğunun önünü açmaya çalışan “ılımlı” çevrelerin de model üzerinde tanımlama yaptıklarını, “Türkiye''nin Baasçıları” ya da Türk Baasçılığı tanımını gündeme soktuklarını gördük. Askeri müdahaleye karşı demokrasi ve özgürlük safında yer alan “liberal enternasyonalistler”in de bu kavram üzerinden yürüttükleri yerel mücadelenin ABD''nin imparatorluk çıkarlarıyla nasıl örtüştüğüne dikkat çekmek istiyorum.

Buradan da görüyoruz ki, iki ayrı kol, Türkiye''de iki farklı kutup olarak şiddetli bir çatışma içinde ama aslında kaynağı itibariyle aynı merkezlerden yönetiliyor. Aynı amaca yönelen koordineli bir düşmanlık/çatışma tezi işleniyor ve bu senaryo bizleri kafa kafaya tokuşturuyor. Sonunda bazılarımız İslamcılık adına, bazılarımız laiklik adına, bazılarımız askeri müdahale adına, bazılarımız da demokrasi adına bu savaşın içinde yerimizi alıyoruz.

Türk Baasçılığı model önerisi ve Liberal enternasyonalistler kavgasından zaferle çıkan kim olursa olsun, kazanan belli. Kavramı da, modeli de, cepheleri de belirleyen kimse kazanan o olacak. Biz ise, ettiğimiz kavgayla kalacağız.

٪d سنوات قبل
Türk Baasçılığı, liberal enternasyonalistler!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle