|
Akdeniz kıyısı olmak meselesi

Dünyanın hemen her yerinde “birilerini tanımak” meselesi önemlidir.

Fakat bu durum, Akdeniz''e kıyısı olan ülkelerde biraz daha önemli ve hatta kimi durumlarda gerekli bile denilebilir. Bu yazı, yukarıdaki iki cümle “doğru” kabul edilerek okunursa bir anlam ifade edecektir diye de belirteyim en başta. Tabii ki elimde bu tezimi güçlendirecek sağlam kozlarım var.

En başta gözlerimizi kapatıp bir düşünelim bakalım; bazı tanıdıklarımızın zihinsel portföyümüzde bizim için değeri daha yüksek midir değil midir?

Mesela iyi bir hekimin cep telefon numarasını bilmek ve onu günün ve gecenin herhangi bir saatinde arayabilecek kadar bir “tanıma” ayrıcalığına sahip olmak sizce de önemli değil midir?

Bu tür “tanıma”ların çeşidini arttırdıkca kendimizi daha güvende hissetmez miyiz? Örneğin iyi bir avukat kankanız olması, yakın bir akrabanızın emniyet mensubu olması, havalimanında, otogarda yetki sahibi ahbablarınız olması günlük hayatın karşınıza çıkaracağı bir dolu sürpriz için elinizi güçlü kılmaz mı? Elhak, kılar.

Fakat benim önemine vurgu yapmak istediğim esas mühim tanıdıklar listesi bu beylik örneklerden biraz farklı olacak.

Danimarka''da, Kanada''da, Dubai''de, İsviçre''de ederi nedir bilmem ama, benim Akdeniz''e de kıyısı olan güzel memleketimde herhangi bir devlet ya da sigorta hastanesinin hastaların yattığı servislere çıkan merdivenlerin başında duran kapı görevlisini tanıyor olmanın ne demek olduğunu hemen hepimiz biliriz. Herkesin deveye hendek atlatarak katlara sızmaya çalıştığı bu müstesna yerlerde, siz görevli Necati''yi mahalleden tanıyor olmanızdan ötürü elinizi kolunuzu sallaya sallaya dilediğiniz kata çıkabilirsiniz. Az şey değildir.

Cümle hasta yakını size imrenerek bakarken, siz ahbabınız Necati''ye selamı sarkıtıp şak diye ikinci cerrahiye sızabilirsiniz.

Örneği değiştirelim.

Tapu dairesinde herhangi bir memur arkadaşınız olması, olası yol düşmelerinizde sizi orada herkesten farklı kılmaz mı? Kılar, hem de nasıl.

Ya da asker arkadaşınızın yani tertibinizin İnönü Stad''ında gişe görevlisi olarak işe başladığını öğrenmeniz, sizi birdenbire futbola meraklı bir eski açıklı Beşiktaş taraftarına dönüştürmez mi?

Bu masum tanıdık portföyünün yanı sıra bir de daha üst perdeden tanıdıklar kategorisi vardır ki, insanı bazen vezir bazen rezil eder.

Sözgelimi hakikaten bir “Bakan” tanımak sizi saygın kılabilecek bir durumdur.

“Sen Vehbi''yi öyle hafife alma abi. Adamın Bakan tanıdığı var” cümlesi hemen hepimizi Vehbi''ye karşı daha ölçüp biçerek hareket etmeye zorlamaz mı? Gerçi Vehbi''ye bir bakanı tanımanın hayatında neleri değiştirdiği sorulduğunda belki somut bir cevap alınamayacaktır ama, olsun. En azından sohbet ortamlarında Vehbi, hepimizi susuz götürüp getirmez mi? Getirir elbet:

“Geçen keyfim kaçtı, çevirdim telefonu pat Bakan Bey karşımda. Olmuyor ama efendim, bu işlere bir el atsanız diye şikayet ettim. Sağolsun dinledi. Atla gel Ankara''ya da bi kahve içelim Vehbiciğim dedi. Bakalım dedim ben de, kısmet sayın Bakanım.”

Bu ve benzeri anekdotları ile Vehbi, sohbet ortamlarının veziri olmaya her zaman aday bir vatandaş tipi değil midir? Elbet, öyledir.

Ama bazen “Bakan” tanımak, daha doğrusu tanıdığı iddiasında bulunmak insanı hem rezil, hem de maskara edebilir. Bu konuda en gelişmiş örneklere tv anahaber bültenlerinin son dakikalarında maymun haberlerinden hemen sonra ekrana getirilen alkollü vatandaş-trafik polisi diyaloglarında rastlarız.

Polis memuru arkadaşlar, bilmem kaç promil alkollü vatandaşa kameralar önünde yapılacak kanuni uygulamaları kibar bir dille anlatmaya çalışırken, işin endazesi daha en başta “üflersin”, “üflemem” muhabbeti ile kaçar.

Acar ve tatlı su kurnazı vatandaş, alkolmetre aletine zinhar üflemeyeceğini, zaten alkollü de olmadığını beyan ederek, olaydan yara almadan sıyrılmak için genellikle cep telefonuna sarılarak madiden ve dravdan yüksek sesle o mutad aramayı yapar:

“Özür dilerim sayın Bakanım. Ben Coşkun. Evet evet, sizin Coşkun..Biraz gecikeceğim galiba.. Burada şey..Memur arkadaşlarla bir sorun var da..Çözerim şimdi ama… Hay hay sayın Bakanım, ben memur arkadaşlara selamınızı iletirim.. Ne demek efendim, ben de çok öptüm..” gibilerinden cereyan eden bu ortaokul müsamere tadındaki monologun ardından gerek memur arkadaşlar, gerek kameraman arkadaşlar bi dolu keyifle gülmeye başlarlar.

Akdenize kıyısı olan ülkelerde bazen önemli kişileri “tanımak” kadar, “tanıyor gibi” yapmak da bu bağlamda mühimdir.

Kimbilir belki günün birinde başımıza düşecek bir saksı ya da görülebilecek didaktik bir rüya marifetiyle “karlı bir gece vakti bir dostu uyandırma”nın sebeb-i hikmetine muttali olup, insan tanımanın daha doğrusu hakiki “dost” edinmenin ne manaya geldiğini kavrarız.

O zaman belki kendimizi daha iyi hissetmenin tadını da almış oluruz, kimbilir.

Akdenize kıyımız olduğuna göre bizden her şey beklenebilir.

17 yıl önce
Akdeniz kıyısı olmak meselesi
Özgürlükle zorunluluk arasında gerili durmak
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir