|
Türk tehlikesi, İslam tehlikesi
Sovyet Rus imparatorluğu çöktüğünde en büyük korku
yeni bir Türk imparatorluğu
nun ortaya çıkmasıydı.
Türk dünyasının yakınlaşması
,
Ortadoğu-Orta Asya
hattında güçlü ve
kuşatıcı
bir gücün ortaya çıkması ve yeni küresel sistem planlarını zorlaması endişe kaynağı oldu.
“Adriyatik'ten Çin Seddi'ne"
söylemi bu dönemde ortaya atıldı.


Söylemin kaynağı biz değil Batı idi. Bizler bunu

heyecan verici bir arayış

sandık ama söylemin bu kadar güçlü biçimde tartışmaya açılmasının,

muhtemel bir yakınlaşmayı sulandırma, sabote etme planı

olduğunu geç anladık. Bir süre sonra bu söylemle biz bile

dalga geçer

olduk.



İlk korku böyle başladı


Soğuk Savaş'ı kazanan,

Rusya

'yı devre dışı bırakan Batı,

tarihin akışına müdahale ediyor

, muhtemel bir güç yapılanmasının kendisi için oluşturacağı

tehdidi önceden okuyup

boşa çıkarıyordu. Bizlere işin

hamaseti

kalmıştı ve süreci sadece

seyirci

olarak izleyebildik.



Bir zamanlar

Hindistan'dan Kuzey Afrika'ya, Avrupa'nın kalbine yolculuk

yapan

“Türk tehlikesi"

böylece bertaraf edilmiş oldu. 21. yüzyılın

en büyük çıkışlarından biri

başlamadan bitirildi. Ekonomik ve siyasi güçsüzlüğüne rağmen Türkiye'nin Batı için yeni bir tehdit olabileceğine dair

ilk korku

bu dönemde başladı.



İslam tehlikesi ile hesaplaşma


“Türk tehlikesi"

nden hemen sonra

“İslam tehlikesi"

Batı'yı paniğe sevketti.

Atlantik kıyısından Pasifik kıyılarına

uzanan, yeryüzünün ana eksenini oluşturan,

kara ve deniz ticaret yollarını barındıran, enerji kaynakları ve enerji koridorlarına ev sahipliği yapan

, en önemlisi de

küresel sisteme başkaldırı söylemlerini

besleyen İslam kuşağı harekete geçmişti.



Müthiş bir açlıkla,

ekonomik refah, özgürlük ve güç arzusu

kitleleri harekete geçiriyor, Batı'nın

sömürge rejimleri

sallanıyordu.

“Türk tehlikesi"nden çok daha büyük bir tehdit

, Batı ile hesaplaşma yönünde güç kazanıyordu.

Endonezya'dan Fas'a

kadar olağanüstü bir

direnç

harekete geçiyor,

ortak bir siyasi dil

yaygınlaşıyordu. İşte tam bu dönemde

İslam-terör

eşleştirmesi icad edildi ve bu, küresel bir siyasi doktrine dönüştürüldü.



ABD ve Avrupa'nın

güvenlik stratejileri

bu yeni tehdide göre topyekün

yenilendi

. Batı'nın Sovyetler'i yendiği gibi

İslam'ı da yeneceğine

dair Avrupalı liderler

ateşli konuşmalar

yapmaya başladı. Müslüman ülkelerde

terörle mücadele merkezleri

kuruldu. Daha sonra da terör gerekçesiyle

işgaller, iç savaşlar

başlatıldı. Müslüman dünyadaki her arayış terör olarak tanımlanıp mahkum edildi,

tasfiye

edildi.



Türkiye'nin yükselişi


Türk tehlikesini bertaraf

eden Batı, ondan çok daha büyük İslam tehlikesine karşı dünya genelinde bir tür

Haçlı savaşları

başlattı. Müslüman coğrafyanın yakınlaşmasına, kendine gelmesine,

adalet ve özgürlük

arayışına karşı büyük bir tasfiyeye girişildi.



Türkiye, bu iki büyük dalganın da merkezindeki ülke

oldu. Adriyatik'ten Çin Seddi'ne söylemi Türk dünyasının yakınlaşmasını sabote ederken

Türkiye ilk kez tehlikeli bir güç olarak hissedilir

oldu.

Osmanlı

korkusuyla şekillenmiş Batılı

hafıza

, Türkiye'nin vesayetten kurtulma çabalarını hissetmiş, bir şeylerin geldiğini anlamıştı.



Osmanlı sonrası Türkiye'nin

kabuğunu kırma

hamleleriydi bunlar. Başaramamıştı ama bir hamle yapmış, bir hareket kazanmış, kendine ve çevresine yeni bir bakış geliştirmeye başlamıştı.



Haritayı kim değiştirecek


Türk kuşağından sonra

Türkiye'nin giderek İslamlaştığına, devletin İslam'la kavgasını yumuşattığına

, dış politikadan iç toplumsal söyleme kadar yeni bir dil geliştirdiğine bu dönemde tanık oluyoruz.



Türkiye İslamlaştıkça İslam kuşağındaki hareketlerin

merkezindeki alanını genişletiyordu

. Bu yüzden

Arap Baharı

dalgasının en büyük destekçisi oldu. Özellikle

Mısır

'daki devrimin baş destekçisi olmaktan hiç çekinmedi.

Hem içeride hem de dışarıda İslami dinamizmi harekete geçiren

Türkiye,

tehdit olarak tanımlanır oldu. Arap Baharı'nın en büyük motivasyonuydu ama asıl içeride bir

Türkiye devrimi

yaşanıyordu.



Bu devrimin başarılı olması halinde nasıl bir

Ortadoğu

şekilleneceğini kimse tahmin edemezdi.

Kuzey Afrika'dan Hindistan'a

kadar bütün

güç haritası

değişecekti, Türkiye'nin

vesayetten

kurtulması birçok ülkeyi de vesayetten kurtaracaktı. Oysa Batı, coğrafyamızı

yüz yıl sonra bir kez daha biçimlendiriyor, yeni haritalar üzerinde çalışıyordu

. Türkiye'nin Müslüman kitlelerin gücünü harekete geçirmesi bütün harita çalışmalarını sıfırlayacak, dünyaya yeni bir siyasi ve güç haritası dayatacaktı.



Batı için tehlike çok büyüktü.



İran İslam'la savaşa sokuldu


Arap Baharı

sabote edildi, özgürlük arayışları eskisinden daha beter bir

diktatörlüğe

ya da iç savaşlara dönüştürüldü.

“İslam iç savaşı"

bütün coğrafyayı rehin aldı. Artık

devletler, aşiretler, şehirler

savaşıyordu. Etnik ve mezhep öncelikli olmak üzere bütün

kimlikler

savaş aracı haline getirildi. Yeni

sömürge dalgası

olağanüstü bir

istilaya

dönüşüyordu. Belki yüzyıllık savaşlara kapı aralanıyordu.



Belki Arap Baharı ile bir

Arap devrimi

dalgası başlayacaktı ama başlamadan durduruldu. Böylece,

Türk birleşmesi, İslam birleşmesi dışında Arap birleşmesi

de sabote edildi.



Tam bu dönemde, İslam iç savaşı için

İran yeniden keşfedildi

. Batı'nın

Tahran'la yaşadığı sorular

bir kenara bırakıldı ve Müslüman dünyanın

iki keskin kamp

a ayrılması için

İran sistemin içine çekildi

. Sadece Suriye'de değil, Kızıldeniz'den Basra Körfezi'ne ve Akdeniz'e kadar

İran üzerinden cepheler

inşa edildi. Tahran bu yüzyıllık savaşta

Batı adına İslam dünyasıyla savaşa giriyordu

.



İran dışarıdan, PKK içeriden..


Ancak

İran'ın en önemli görevlerinden biri Türkiye'nin alanını daraltması

olarak belirlendi.

Kürt milliyetçiliği üzerinden de terör dalgasıyla Türkiye'yi içeriden vurmaya başladılar

. Yani Türkiye,

dışarıdan/bölgeden İran üzerinden, içeriden/sınırının sıfır noktasından terör üzerinden

sıkıştırılır oldu.



“Türk tehlikesi" söz konusu olduğunda Batı Türkiye'yi

sistemin içinde tutarak etkisizleştirmeyi

, yönetmeyi, tehdidi boşa çıkarmayı bildi. Ama

“İslam tehlikesi" dalgası başladığında Türkiye'nin sistem içinde tutulamayacağı, bu şekilde kontrol altına alınamayacağı

anlaşıldı. Çünkü Türkiye hem kendini dönüştürüyor, hem de İslam kuşağıyla çok güçlü temeller atıyor,

bir şeylere hazırlanıyordu

. Geriye tek bir seçenek kalmıştı,

açık savaş!


İşte bu yüzden bugün içinde bulunduğumuz şey, açık savaş dönemidir. Bu yüzden içinde bulunduğumuz

ittifaklar

bir anlam ifade etmemektedir. Bu yüzden

müttefiklerimizle eski düşmanlarımız aynı safta

yer almaktadır. Bu yüzden

hem İran üzerinden hem de Kürt milliyetçiliği üzerinden Türkiye'ye karşı savaş başlatılmıştır

.



Türkiye,

köklü bir stratejik dönüşüm

geçiriyor. İçeride ve çevrede devrimci adımlar atıyor ve

büyük bir geleceğe

hazırlanıyor.

Birinci dalga

, yani Türklerin yakınlaştırılması sabote edildi ama Türkiye ciddi hasar almadı.

İkinci dalga

, yani Müslümanların yakınlaştırılması çok daha büyük sarsıntıya yol açtı. Şimdi bu dalganın merkezinde yer almanın bedelini ödetiyorlar. Dolayısıyla bütün çatışma görüntüleri

Türkiye'yi daraltmaya, diz çöktürmeye

ayarlıdır. Son üç yılda üç darbe girişimi bu yüzdendir.



“Türkiye tehlikesi" paniği yaşanıyor


Nereden bakarsanız bakın,

Türkiye bir devrim dalgasının merkezindedir

ve hesaplaşma çok büyüktür. Çok çetin bir mücadele yaşanmaktadır.

“Türkler birleşmesin, Müslümanlar birleşmesin, haritalar yeniden çizilsin, kime ne kadar pay düşecek biz belirleyelim…"

Bütün mesele budur. Türkiye ikinci büyük dalganın öncüsü oldu ve bu yüzden ana hedef haline geldi.

Oyun bozucu

rolümüz paniğe neden oldu.



Artık Batı için bir

“Türkiye tehlikesi"

vardır ve bu Osmanlı tehlikesi ile eşanlamlı kullanılmaktadır. Tezler, güvenlik stratejileri, coğrafyaya yönelik müdahaleler bu korku ile biçimlendirilmektedir.



İlk bakışta kötü gibi görünen bu manzara biraz

dikkatli bakınca
müthiş bir gücün yükselişi görüntüsü

vermektedir. Bu

son eşiğin

geçileceğinden, Türkiye'yi çevreleme ve sıkıştırma projelerinin başarısız olacağından eminiz.



Türkiye doğru yoldadır ve

geleceğe

yatırım yapmaktadır. Zor bir süreç yaşanacak ama bu kritik eşik geçildikten sonra bir daha geri dönüş olmayacaktır.

Türkiye bir tür Haçlı saldırıları tehdidi altındadır. Hesaplaşma, bu yüzden kaçınılmazdır.

#İslam tehlikesi
#Türk tehlikesi
#Sovyet Rus imparatorluğu
#Haçlı saldırıları
#iran
#ortadoğu
#Türk birleşmesi
#sömürge rejimleri
8 yıl önce
Türk tehlikesi, İslam tehlikesi
Bazılarının Ramazan kaşıntıları
Bu büyük bir zaferdir, kimse gölge etmesin!
Olay İsrail-İran arasında geçmiyor, Gazze’de soykırım var
AKP’nin satın alamadığı şu kahraman yazarlara bakın
“Almanlar et başında”