|
Ağustos toz...
19 Ağustos Pazar gecesi saat 23.50'de Habertürk'e bakıyorum: "Demirel'in parti çalışmaları Ankara'yı karıştırdı." Ayrıntılar için tıklıyorum. Taki Doğan'ın yazdığı haberin, saat 20.11'de girdiği belirtilmiş. Başlıkta sözü edilen karışıklık, medya mensuplarına mahsus bir karışıklık imiş. Muhabirler, naklen yayın araçları filan Demirel ile görüşecek olan İlhan Kesici'yi Güniz Sokak'ta beklemişler ama boşuna beklemişler. Meğer görüşme Kuleli Sokak'taki büroda yapılmış. Taki Doğan, Demirel'in programını da vermiş: 20 TEMMUZ PAZERTESİ: KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ TESİSLERİ AÇILIŞI...

Evet, "20 Temmuz Pazertesi"! Yahu, biz ağustos ayında değil miyiz? Bu "temmuz" nereden çıktı? Diyelim ki aceleyle "pazartesi"yi "pazertesi" yazıverdiniz, fakat 28 Temmuz'a kadar sekiz kere "temmuz" demek, sonra da ağustosu atlayıp "eylül"e geçmeyi becermek için nasıl bir kafa karışıklığı gerektiğini bilemiyorum. Yazarın bilinçaltında bir çeşit Ağustos ürküntüsü olabilir mi? Sayın yazar, olağanüstü güzel bir temmuz geçirdi de, hiç bitmemesini istiyor olabilir mi?

Üç buçuk saattir bu yanlışlık devam ettiğine ve daha kim bilir ne vakte dek devam edeceğine göre, haberin pek de okunmadığını, ilgi görmediğini düşünebilirsiniz. Ama bu düşünüş yanıltıcı olabilir. Örneğin ben, bu konuda Habertürk'ü uyarmayı düşünmedim hiç, benim gözümde düzeltilmeye değmez bir yanlış bu. Demirel'in programını önemseyenler, bundan bir yarar umanlar belki düzeltme gereğini duyabilirler. Dolayısıyla haberi bu yanlış hâliyle okuyup da tepki gösteren Demirelsever bir ziyaretçi ya da doğruluk düşkünü bir Habertürk izleyicisi henüz çıkmamış.

Sâbık başbakan, dokuzuncu cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in -yaşıtı bazı politikacılarda da görülen- bu cevvâliyeti, bana Ahmet Haşim'in bir yazısını hatırlattı. 28 Mayıs 1929'da İkdam gazetesinde yayımlanan "Hırs-ı Pîrî" başlıklı yazının son bölümünü, Bülent Ecevit'i istisna ve ihtiyarlığın anlamını özümsemiş muhterem yaşlıları tenzih ederek okuyalım:

"-İhtiyarlamış bir vücutta duyguların zayıfladığını kim söylemiş? Hiçbir genç havada, derece değişikliklerini bir ihtiyar gibi sezemez. İhtiyarın âsâbı şöyle dursun, kemikleri bile, birçok zaman evvel, yağacak yağmurdan, kopacak fırtınadan, çıkacak güneşten tam bir sıhhatle haberdar olur. Bu işte ihtiyara yetişebilecek ancak kedi ve horozdur. Bir ecnebî muharririn geçenlerde yazdığı gibi hırs-ı pîrî, şiddet itibariyle gençliğin her türlü hırslarını gölgede bırakır. Hasislik yani para iptilâsının en had şekli yalnız ihtiyarlardadır. Ne Harpagon ne de Shylock genç değildir. Kıskançlık fırtınaları bir ihtiyar kalpte gösterdiği şiddeti hiçbir zaman genç bir kalpte gösteremez. Şan ve şerefin hiçbir derecesi ihtiyarı doyurmağa kâfi değildir. Hayat muhabbeti ihtiyarda azamîdir. Bilhassa ihtiyar aşkından bir fâciadan kaçar gibi kaçmalı.

Muhterem dostun bu sözleri bana, beyaz saçların her taraftan bürüdüğü bazı çehrelerde gördüğüm zâlim gözleri hatırlattı. O gözlerin penceresinden gördüğüm ruhların harâreti, bana, bir alevin aksi gibi vurmuştu." (Ahmet Haşim, Bütün Eserleri II - Bize göre İkdam'daki diğer yazıları, s.243, Hazırlayanlar: İnci Enginün, Zeynep Kerman, Dergâh Y., İstanbul, 1991)
#Ağustos
#Süleyman Demirel
#Bülent Ecevit
23 yıl önce
Ağustos toz...
Ramazan Medeniyeti-6: Bütünleştirici hakikat şuuru ve şiiri
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü