|
Loser"oğulları sülalesi

Son günlerde arkadaşlarıma sorduğum bir soru var:

28 Şubat"ta "halk"a eziyet edenler şimdi neredeler?

Arkadaşlarım da aynen sizin gibi cevap veriyorlar: "Görevden alındılar ya!"

Oysa ben tepedekileri, vitrindekileri kast etmiyorum. Emir verenleri değil, emri uygulayanları kast ediyorum. Daha doğrusu: "Vur deyince öldürenler"i. O "isimsiz kahramanlar"ı.

Bana soracak olursanız, sorunun cevabı şu: 28 Şubat"ta "halk"a eziyet edenler, şimdi "vatandaş"a eziyet ediyorlar! Halk-vatandaş ayrımına aşina olmayanlar için, somut örnek verelim: Dün muhafazakarlara eziyet edenler, şimdi laiklere eziyet ediyorlar. Mübalağalı karakterleriyle, üç günde paralel dostluklar kuranlar, üç günde asimetrik düşman oldular. Üstlerine yaranmak için.

Bu "isimsiz kahramanların" bir kıblesi yok. Kim güçlüyse ona yaranmaya çalışan bu kıblesizlerin, 28 Şubat"ta dost olduklarına bugün kolayca düşman olabileceklerini göstermek için, sadece bir örnek verdik. Yoksa eziyet bu örnekle sınırlı değil. Gücü yeten yetene, kesintisiz eziyet ediyor zaten.

Son on yılda kat edilen yolu küçümsediğimi zannedenler olabilir. Yanlış anlama olmasın. Ne Fatih"e sırtımı döndüm, ne de Cihangir"e göz kırpıyorum; hala Çengelköy"den yazıyorum. Ancak rüyamızda görebileceğimiz değişimi küçümsemiyorum. Hepimize hayatı zindan eden, bir türlü değişmeyen tarafı (sokağı) göstermeye çalışıyorum.

Sokak hayat demektir.. Kanunlarda çok şey değişti, ama sokakta bir değişiklik yok. 28 Şubat"ta durum neyse, "Yeni Türkiye"de de sokak aynı sokak. Mesela, trafik polisi gençleşti; ama değişmedi. 28 Şubat"ta olduğu gibi, "Yeni Türkiye"de de, ancak Cumhurbaşkanı veya Başbakan İstanbul"a geldiğinde, trafik polisi ortaya çıkıyor. Devlet büyükleri teşrif etmediğindeyse, sanki burası bir şehir değil de ormanmış gibi, herkes bildiğini okuyor. Trafik kanunlarını, trafik polisi takmıyor ki, sürücü taksın.

İstanbul"daki en önemli sorunun trafik olduğunu sağırlar duydu, körler gördü. Bir tek trafik polisi görmüyor, duymuyor. Her gün sabahtan akşama kadar, özellikle köprü bağlantı yollarında, trafik kuralları ihlal ediliyor, kuyruğun önüne geçmeye çalışanlar yüzünden başka yöne gidenlerin yolu kapatılıyor, insanların adalet duygusu zedeleniyor, sinirleri yıpranıyor. Fakat bu gayri-insani durum, "yeni Türkiye"de de gündem olamıyor. Her gün, sabah-akşam trafikte "insanlıktan çıkar"ken, medeniyet hayalleri kuruluyor.

Demeye çalıştığım şu: Trafik polisi trafikte olmadığı müddetçe, istediğiniz kadar kanunları değiştirin, hiçbir şey değişmiyor, değişmeyecek! "Eski sokak"larda yaşadığımız müddetçe, "Yeni Türkiye" lafta/kanunda kalacak; korkarım kürsüden hayata geçemeyecek.

Hacda şeytan taşlayan hacı amcaların kendinden geçmesi gibi, polis söz konusu olduğunda, kendini kaybedenler vardır. Ölçüyü kaçıranlara benze(til)mek istemem. Bunun içindir ki, madalyonun arka yüzüne de bakalım. Polisi taşlarken kendini kaybeden insan hakları örgütlerinin de yenilenmeye ihtiyacı yok mu? İşkence konusunda gösterdikleri hassasiyet, iş yerlerindeki işkenceyi görmemizi sağlayan, "mobbing" gibi yeni kavramlarla tanıştırdı bizi. Fakat ne ilginçtir ki, işkencenin her türlüsüne karşı hassas olan insan hakları örgütleri, trafik sorununu işkence olarak görmüyorlar. Trafik sorunu, zannedildiği gibi belediyelerin sorunu değildir; insan hakları sorunudur.

Şarkıma dönüyorum: Travis-Moving.

9 yıl önce
Loser"oğulları sülalesi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi