|
Toz kondurmayan muhafazakâr, tozu dumana katan kim?

Hatırlayacaksınız: İmam-hatip liselerinin kurucusu Celalettin Ökten, bundan yaklaşık altmış yıl önce, meseleyi tek cümlede özetlemişti. Türkiye"deki müslümanları kastederek şöyle diyordu:

"Bunların belden yukarısında ahlak yoktur."

Bir İstanbul beyefendisi zarafetiyle, "bu insanların ahlak diye bildikleri uçkurdan ibarettir," demeye getiriyordu.

"Celal Hoca" sözünü hiç kimseden esirgemeyen bir b-ilim adamıydı. Sözünü tutmayan, kaypaklık yapan, menfaat için iki büklüm olan, güven telkin etmeyen, insanların kendisinden emin olamadığı, yani mümin vasfı taşımayan şahsiyetsiz insanlardan yüz çevirirdi.

Ömrünün ilk kırk yılını Osmanlı, sonraki kırk yılını Cumhuriyet vatandaşı olarak geçiren Celal Hoca, sıradışı bir şahsiyetti. Bu sıradışı şahsiyetin oluşmasında, Mehmet Akif"in talebesi olmasının payını unutmayalım. Benzerlik çok nettir. Celal Hoca da Mehmet Akif gibi kibardır, ama aciz değildir.

İlk bakışta sıradışılığı farkedilmeyen, tevazuları hep yanlış anlaşılan bu "devr-i kadim efendileri"nin biricik özelliğini, Yahya Kemal, binlerce kez gıpta ederek çok güzel ifade etmişti:

"Ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine"

O kadim devrin insanlarından biri de Ahmet Cevdet Paşa"dır. Bu "medrese gülü"nün ilk bakışta çelişki gibi görülecek tuhaf, sıradışı bir hayatı vardır. Bu çelişkiyi (!) ilk fark ettiğimde, çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Medreseden bürokrasiye transfer olmuş Cevdet Paşa, Fransız medeni kanununun tercüme edilerek bizim kanunumuz olmaması için her şeyiyle mücadele etmişti.

Kimilerine çelişki görülebilecek özelliği ise şu: Fransız medeni kanunuyla reform yapılmasına karşı çıktı, ama hayatı boyunca reform yaptı, yenilmememiz için yeniliklere imza attı. Bu yenilikler, modernizmin değil kadim medeniyetin eseriydi.

Fransızların medeni kanununun bizde uygulanmasına karşı çıktığı için, kendisine "yobaz" veya "kahraman" diyebilirsiniz. Acele etmemenizi tavsiye edeceğim. Bir b-ilim adamı olarak onun itirazının sebepleri ideolojik değil kadimdi, yani insanlık tarihi kadar derindi.

Ahmet Cevdet Paşa, başka bir ağacın meyvelerinin bizim ağacımızın dallarına asılmasına karşı çıkıyordu. Hayatı ve kavgası böyle özetlenebilir. Epeydir bakımsız kalmış bahçemizin temizlenmesini, kimi dalları kurumuş ağaçlarımızın, tekrar meyve verebilmesi için şefkatle ve adaletle gözden geçirilmesini, budanmasını savunuyordu. Toz kondurmayan bir muhafazakâr değildi, aksine tozu dumana katan biriydi.

Fransız medeni kanununun alınmasını engellemekle yetinmedi, kendi medeni kanunumuzun yazılması için Mecelle Komisyonu kurulmasını sağladı. Hikâyenin devamı tahmin edebileceğiniz gibi. Ahmet Cevdet Paşa ne İsa"ya ne Musa"ya yaranabildi; hem Fransızların hem de şeyhülislamın düşmanlığını kazandı.

Bir müslüman için, hatadan ve kusurdan münezzeh olan sadece Allah"tır. Bir tek Allah"ın mükemmel olduğunu, onun dışında her şeyin yenilenmeye, tazelenmeye ihtiyacı olduğunu bilen müslüman bir b-ilim adamı olarak, hayatı boyunca iki cephede savaş verdi. Bir tarafta reformu ithalat zanneden toptancılar, diğer tarafta ise reformu gâvur icadı zanneden "yerli malı haftası" organizatörleri vardı. Hala da varlar. Kendilerine miras kalmış siperlerini terk etmeyecekler. Yalağuzuz.

Meramımızın daha iyi anlaşılabilmesi için, cümle içinde çok kullanılan "Anadolu"ya yakından bakalım.

Reformu ithalat zannedenler, Anadolu"ya baktıklarında feodalite der, adeta bir cehennem görürler.

Reformu gâvur icadı zannedenler, Anadolu"ya baktıklarında irfan der, adeta bir cennet görürler.

Oysa ikisi de çok tepkiseldir, çok mübalağalıdır.

Aşağılanan veya methedilen "Anadolu insanı", çok sık ana-babanın hakkından bahseder, ama çocukların ana-baba üzerindeki hakkından bahsetmez. Eğer derdimiz Hak"sa, hukuksa, kul hakkıysa, ebeveynlerin çocukları üstünde, çocukların da ebeveynleri üstünde hakları vardır. Tipik "bir Anadolu insanı" ile "bir devr-i kadim efendisi" arasındaki farka yakından bakarak, huzurlarınızdan ayrılalım.

Merhum Celal Hoca, Türkiye"deki ilk imam-hatip lisesinin müdürü olduğunda, devlet sadece öğretmenlerin maaşını veriyormuş. Celal Hoca, binayı kendisi bulmuş, yardım toplayarak okulun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmış. Eksik çokmuş, ilk imam-hatip lisesinin hademesi bile yokmuş.

Buyurun, hepimizin boyumuzun ölçüsünü alabileceğimiz boy aynası: Her gün yüzlerce öğrenci, onlarca öğretmen gittikten sonra okulun tuvaletlerini kim temizliyordu?

Okulun müdürü Celal Hoca!

Niçin?

"Tuvaletleri öğrenciler temizlesin, zaten onlar kirletiyor" tekliflerini hep reddetmiş. "Bir devr-i kadim efendisi" olarak gerekçesi çok netmiş. Mealen şöyle dermiş:

"Eğer onlara tuvaletleri temizletirsem, şahsiyetleri incinir, devlete kırılır, düşman olurlar, oysa onlar yarın bu devleti yönetecekler."

Bu zihniyet reform yapabilir, zihniyet farkı bu; gerisi yerli veya yabancı toptancılara taşeronluk yapar.

10 yıl önce
Toz kondurmayan muhafazakâr, tozu dumana katan kim?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle