|
Bir gayrete memur olmak…

Sezai Karakoç, Şahdamar şiirinde, "Biz mahcup ve onurlu çocuklarız / Başımızı kaldırıp bir bakmayız" der. Eğitimci-yazar Cemil Çiftçi, işte bu neslin son temsilcilerinden biriydi. Diyebilirim ki, başını kaldırıp dünyaya bile bakmadı.

Perşembe sabahı, Cemil Ağabey"den cep telefonuma mesaj geldi. Açtım.

Mesajda, "Babamız Cemil Çiftçi bu gece hakkın rahmetine kavuşmuştur" yazıyordu. Şok.

Aynı günün ikindisinde, cenaze namazını kılıp Habipler mezarlığına yolcu ettik. Mekânı cennet olsun.

Kerbela ağıtlarını derleyip iki kitap halinde yayına hazırlamış bir insanın, Muharrem ayının on dördünde vefat etmesine, ancak "yüksek kader" diyebilirim.

Onu en son, Yeşilpınar"daki minibüs duraklarının orada görmüştüm. Ağırlıklarından kurtulmuş ve iyice zayıflamıştı.

Sezai Karakoç"un "Siz bilmezsiniz, size anlatmak da istemem" dizesi ne çok şey anlatır.

Sağduyu gazetesinde kültür-sanat editörüyken, rahmetli Cemil Çiftçi"yle çalışma imkânım olmuştu. 1998-99.

Emek mahsulü yazılar yazıyordu ve çok disiplinliydi. Kalıcı bilginin peşinde olduğu için, geçici işlerle uğraşmazdı.

Sonrasında, Yeni Devir ciltlerini taramak için Millî Gazete"ye gelip gitmeye başladı. Yanlış hatırlamıyorsam, Erdem Bayazıt"la ilgili bir kitap çalışması vardı. Akıbeti ne oldu, bilmiyorum.

Gazeteye geldiği zamanlar, oturur, sohbet ederdik. Yeni projelerinden, kitaplarından, ayrıca yayıncı bulamamanın zorluklarından bahsederdi. (Yeri gelmişken, bir okuyucu olarak, Mehmet Varış"a teşekkür etmek isterim.)

Tanpınar"a göre, insan, ancak elindeki işe baktığı sürece temiz kalabilir. Bu söz, tam manasıyla Cemil Çiftçi"yi anlatıyordu.

Bir yandan imam hatip liselerinde öğretmenlik yapıyor; bir yandan da Maktul Şairler, Tasavvuf Kitabı, Aşkın Hazineleri, Hicaz Hatıratı gibi birbirinden kıymetli eserleri yazıyor veya yayına hazırlıyordu. Maraşlı Şairler, Yazarlar, Alimler kitabı da onun.

Peki, emeklerinin karşılığını alabildi mi? Bana kalırsa, karşılığını bu dünyada alabileceği işlerden uzak duruyordu. Bir de şunu söyleyelim: "Sebat etmek" ne güzel bir deyimdir.

***

Bir kıymet daha, tam olarak bilinmeden, aramızdan ayrılmış oldu. 25 Eylül 1947 - 28 Kasım 2012.

Ortak iyinin temini, ancak iyi insanlarla olur. Gelin görün ki, iyi insanlar, çok kısa bir sürede, kırılmış hevese dönüşüyorlar. Çağın yan etkilerinden olsa gerek. Böylece, "ben de buranın yabancısıyım" demeye başlıyorsunuz. Buna, "yerini bulamamak" diyelim. Bu da bize gelsin: Hakkını verememek.

Cemil Ağabey, neredeyse herkesin gösteriş yahut görünme meraklısı olduğu bir zamanda, öne çıkmak için bir adım bile atmadı. Tercihini, hizmet ve vefa ehli olmaktan yana kullandı. "Bir iç kanama gibi sessiz ve derin." Hep sabır ve işçilik gerektiren işlerin peşinde oldu. Tam da burada, Erzurumlu İbrahim Hakkı kitabının Şûle Yayınları"ndan çıkış serüvenini hatırlıyorum. "Oradaydım."

Sonradan, Cemil Ağabey"le komşu sayılabilecek bir yere taşındım. Bir ara, çocuklarımdan birinin de öğretmeni oldu, Kur"an-ı Kerim derslerine girdi. Bir müjde gibi, sıklıkla selamı geliyordu. Evet, "bazı insanlar, bir insandan çok daha fazlasıdır."

Cemil Ağabey"in cenaze namazı, İstanbul"un "kenar semtlerinden" biri olan Yeşilpınar"da kılındı. Hep yalnız olarak gördüğüm, bildiğim bir insanın vedası, ancak bu kadar kalabalık olabilirdi. Ahmet Özalp"tan Hasan Aycın ve Mustafa Ruhi Şirin"e kadar pek çok güzel insan, ayrıca öğrencileri, "acının omuzlanışı" için Veysel Karani"nin avlusunu doldurmuştu.

Cemil Ağabey, son dersini, musalla taşında veriyordu: "Ölümlü dünyada hakikat gördüm." (Aşık Veysel)

Belki de bundan dolayıdır. Oğlu Ali, konuşmamızda, şunu söyledi: "Yüzünde tebessüm vardı."

11 yıl önce
Bir gayrete memur olmak…
Kara dinlilerle milletin savaşı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü