|
AK Parti ne yapmalı?

Marx’ın meşhur sözünü güncellemek gerekiyor: Sosyal medya halkların afyonudur.

Öyle güçlü bir afyon ki Akşener gidince sonbahar, masaya dönünce ilkbahar yaşamaya başladılar. Korkarım seçim gecesi yine “bad trip” yaşayacaklar…

Kafalar o kadar afyonlu ki o gece sadece Akşener’in suratının asık olduğunu sanıyorlar. Fotoğrafa iyi bakılacak olursa, Kılıçdaroğlu hariç sahnedeki herkesin yüz ifadesinde mutluluktan eser olmadığı görülecek…

Aklı başında ve medeni zannettiğimiz birçok ünlü ismin içinden “sarhoş Levent Kırca” çıktı. Onun canlandırdığı sarhoş gibi hepimizi tehdit ediyorlar.

Oysa ne çabuk unuttular, her seçimde sosyal medyanın kendilerini nasıl yanılttığını. Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimini Erdoğan kazandığında, Aslı Aydıntaşbaş “oysa sosyal medyada % 65 ile kazanıyorduk” demişti.

Bir siyasi parti tesadüf eseri yirmi yıl iktidarda kalamaz. AK Parti’nin başarılarını birkaç başlık altında toplayabiliriz.

CUMHURİYET’İN DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ

AK Parti’nin bu millete yapmış olduğu en büyük hizmet, kendini Cumhuriyet’in sahibi olarak görenlerin asker ve medya iş birliğiyle, devlet gücünü kullanarak kendilerinden olmayanlara yaşattıkları travmalara son vermesidir.

Bakmayın tıklanmak için yapılan klişe “muhalif sanatçı performansları”na; “konuşursam beni tutuklarlar, hepsini söyleyemiyorum maalesef” türü ucuz şovlara…

AK Parti askeri vesayet, din ve vicdan hürriyeti, Kürt meselesi gibi konularda büyük reformlara imza atmış, Türkiye’yi demokratikleştirmiştir.

EŞİT HİZMET

AK Parti’nin icraat kabiliyeti ve özgüveninin temelleri 1994 yılında atıldı. İBB’deki başarılar, 2002 yılında iktidara gelince ilham kaynağı oldu. Bütün engellemelere rağmen kamuda bir işin nasıl başarılabileceği öğrenildi ve dosta düşmana gösterildi.

20 yıllık icraat döneminde AK Parti hükümetleri ulaşım, sağlık, savunma sanayii ve enerji başta olmak üzere birçok bakanlıkta sadece projeler hazırlamadı; tam bir ekosistem kurdu.

BÜYÜK TÜRKİYE

Tek Parti zihniyeti, Türkiye’yi küçük modern ulus devletler gibi sıradan bir devlet olarak tanımladı. Tarihî kimliğini ve geleceğe dair misyonunu Yunanistan’a eş değer bir ülke konumunda tuttu.

Beğenmedikleri İslamcılar/Milli Görüşçüler, milliyetçiler ve AK Parti Türkiye’nin bölgesel bir güç olma potansiyelini ortaya çıkardı.

Rahmetli Erbakan Hocamız, hayal denilmesine rağmen Büyük Türkiye idealini seslendirmekten vazgeçmedi. Bu vizyon Erdoğan’ın dış politika misyonu ile gerçekliğine ulaştı.

Bir gün şu toz bulutu ortadan kalkarsa, AK Parti’nin mirası daha iyi görülecektir. Bütün hizmetlerinin ötesinde, Türkiye’yi ABD’den AB ülkelerine, Çin’den Rusya’ya varıncaya kadar dünyanın bütün devletleri ile göz hizasında konuşacak seviyeye getirmiştir.

1960 askeri darbesinde Ali Fuat Başgil tutuklanır. Kısa süre sonra hastalanır ve hastane doktoruna götürülür.

“Ben Londra’da dünya çapında ünlü bir doktora gittim bana şunları tavsiye etti, Fransız ünlü bir profesör bana bunları söyledi’’ şeklinde derdini anlatınca...

Genç doktor, hastanın bu denli ünlü doktorlara muhatap olunduğunu anlayınca, çaresiz bir şekilde “Efendim, siz onları takip etmeye devam edin” der.

20 yıldır bütün seçimleri kazanan AK Parti’nin, bildiği yol en iyi yoldur.

Türkiye, “dünya vatandaşı” olduğunu iddia eden fakat dünyanın önde gelen uluslarına mensup insanlarla göz hizasında iletişim kuramayan, hayranlıktan psikolojisi bozulmuş insanlarla dolu. Yabancılar yapsa alkışlamaktan elleri kızaracak, fakat AK Parti yaptı diye üzülüyorlar.

AK Parti ne zaman siyaset üretip bunu hayata geçirdiyse başarılı oldu ve muhalefeti arkasından sürüklemeyi başardı. Son yerel seçim döneminde olduğu gibi siyaset üretiminden uzaklaştığı zaman öncü rolünü kaybediyor. Muhalefet görünür oluyor.

Küresel medya tarafından Türkiye seçiminin dünyanın en önemli seçimi ilan edildiği bu günlerde, AK Parti teşkilatlarının icraatları halka anlatmak ve Erdoğan’ı karalamaktan başka becerisi olmayanların vermiş olduğu hasarları izale etmek için sokakta yüz yüze iletişim kurmasına ve meydanı boş bırakmamaya ihtiyaç var.

Seçim süreci asrın felaketinin yaralarının sarılması ile geçecek. Bu süreçte Erdoğan’ın polemiklere vakit ayırmama tercihi doğru. Maalesef siyaset fazla sükûneti sevmez.

Kılıçdaroğlu’nun elinde vatandaşa umut ve güven verebilecek daha iyi bir şey yok; “çadır tiyatrosu” gibi prodüksiyonlar ile meşgul. İçinde bolca “saray” ve “karanlık” kelimelerinin geçtiği ağır bir karalama dili kullanmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu yüzden meydanı boş bırakmamak ve söylem üstünlüğünü korumak gerekiyor.

İçinde bulunduğumuz on gün muhalefetin en heyecanlı olduğu on gün olacak… Fakat memleketin gerçekleri ve siyasetin doğası havayı değiştirecektir.

#AK Parti
#Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimi
#Aslı Aydıntaşbaş
#Milli Görüş
#Recep Tayyip Erdoğan
#Kemal Kılıçdaroğlu
1 yıl önce
AK Parti ne yapmalı?
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı