|
"Hiçbir şey hayatımdan kıymetli değildir"(*) diyebilmek!

Şu stres dolu, insana çoğunlukla yılgınlık vererek hayatından bezdiren gündelik yaşantımızda bir kenara çekilip, “Bütün bunlar neyin bedeli?”, “Bunun sonu var mı; varsa nasıl, ne zaman gelecek?”, “Acaba bütün bunlara değer mi?” şeklindeki sorularla özetlenebilecek sarsıcı bir ''muhasebe''yi göze alabiliyor muyuz?

A l a m ı y o r u z ! . .

Esasen, almaya cür''et ettiğimiz ve kendi algılamalarımıza göre cevap bulduğumuz ara-zamanlarda ise gereğini yapmıyor, belki de yapamıyoruz..

Gerekli-gereksiz bir sürü koşuşturma.. Bir sürü şaşkınlık.. Lüzumsuz heyecan..

Kimi zaman sıkıntı.. Korku.. Panik..

Yalan-dolan.. İftira.. İnkâr..

Sıradan bahaneler.. Küçük hesaplar.. Sahte gülücükler..

Bazen kıskançlık.. Bazen sahtekârlık.. Bazen riyakârlık..

Kimi zaman kin ve nefret dolu bakışlar… altında cereyan ediyor gündelik yaşantımızın olağan ritmi..

Güvensizlik diz boyu..

Bazen, iyi niyetli tüm tutum ve davranışlar istismar ediliyor, zaafiyet şeklinde yorumlanıyor..

Hasılı, tatsız-tuzsuz bir gündelik yaşantı..

Dünyada olmak hevesini dumura uğratan, istikbâle dair umut ve beklentileri sıfırlayan ve insanı soluksuz bırakan tuhaf bir yaşama düzeni..

D e ğ e r m i ? . .

Eğer değerse, neyin bedeli?..

Şu abuk-sabuk koşuşturma çarkı içinde, düşünüyorum da, çoluk-çocuğumuza ayırdığımız zaman bile sınırlı; hatta, bazen hiç yok.. Bize, çocuklarımızın yüzünü göstermeyen bir gündelik yaşantı!. Sabah işe git, gece geç saatlerde eve dön: Hâne halkı uykuda.. Uyuyan yüzlerine bak ve sen de yatağa gömül!.. Birlikte yemek yemeğe, aynı sofrayı paylaşmaya, sohbet etmeğe, sorunlarını dinlemeye bile hasret kal!.

Olacak iş mi bu?

Bu nasıl yaşantı biçimi?

Biz nasıl ''insanlar'' olduk böyle?

Sonra bir bakmışsın, çocuklar büyümüş, kocaman olmuşlar!. Ağzım-yüzüm derken hızla akıp gitmiş zaman. Böyle bir şey olabilir mi? Çocukların büyüdüğünü fark edemeyecek kadar esir almış bizi bu çark, bu düzen..

Büyüklerimize ayırdığımız zaman da sınırlı.. Keza, sevdiklerimize ayırdığımız zaman da..

Daha da vahimi, kendimize ayırdığımız zaman..

Hay-huy içinde yuvarlanıp giderken, oturup düşünmeye, hayâller kurmaya, kendimize bakmaya ve kendimizi ''görmeye'' vakit yok!

İnsan, kendini görmeden başkalarını görebilir mi? Görse bile, bu ne kadar sağlıklı ve işe yarardır?

Kendi hayatına kıymet vermeyenden, diğerlerinin hayatına kıymet vermesi beklenebilir mi?

Şu içinde debelenip durduğumuz, iki gününü birbirine eşit saydığımız gündelik yaşantı biçimini sürdürdüğümüz müddetçe, kendi hayatımızın kadrini-kıymetini, anlam ve önemini kavramaktan çok uzak kalacağız maalesef. Başımıza bir dert, bir sıkıntı gelmeden de, bu olguyu anlamaktan mahrum olacağız.

Gündelik yaşantı: Farkındayız veya değiliz; her gün, her saat içine daldığımız bir ''felâket'' anlamından başka işe yaramıyor artık. Sizi bilmem ama, benim için böyle…

___________________

(*) En insanî meziyetlerden sayılan “Diğerkâmlık”, paranteze alınmıştır!

17 yıl önce
"Hiçbir şey hayatımdan kıymetli değildir"(*) diyebilmek!
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!