|
Barışa çağrı

İstanbul Şehir Üniversitesi sosyoloji bölümü öğretim üyesi Ferhat Kentel, 3 Kasım 2012''de, Taraf gazetesindeki köşesinde şöyle yazmıştı:

''Bir gün birileri bir çağrı yapsa ve bir milyon insan sokaklara çıkıp ''barış'' için yürüse... Ivır zıvır, ama mama demeden, şu haklıydı bu haklıydı demeden; sadece ''barış'' için yürüyecek ve savaşı durdurmaya mecbur edecek bir milyon insan... Var mıdır?''

Kürt meselesi bağlamında şiddetin tırmanışa geçtiği, sözü ve siyaseti esir aldığı dönemlerde, belki de çoğumuzun defalarca aklından geçen bu soruyu, Kentel hapishanelerde açlık grevleri süregiderken hepimiz adına dillendirmiş ve şöyle yanıtlamıştı:

''Bence vardır. Açlık grevine yatmış 683 tane insanın bedenleri azar azar solarken, ''bana ne'' demeyecek; çatışmalarda ölen insanların Türk mü, Kürt mü olduğuna bakmayacak bir milyon insan vardır.''

Ertesinde, iki aylık bir süre zarfında öğrendik ki, siyasi irade de ''bana ne'' demiyormuş; çözüm için diyalog kapısı yeniden aralanmış, silah bırakma koşuluyla taleplerin dillendirilip müzakere edilebileceği bir zemin yaratmak üzere Öcalan''la görüşmeler başlamış. Nitekim önce, 18 Kasım''da İmralı''dan giden çağrı ile açlık grevleri sona erdi, ardından da yılın son günlerinde Başbakan Erdoğan bu yeni çözüm sürecini bizzat kamuoyuna duyurdu.

Dört buçuk ay sonra bugün PKK''nın silah bırakmayı ilkesel olarak kabul edip Türkiye sınırları dışına çekilmeye başladığına tanık oluyoruz. En önemlisi silahlar sustuğu için ölmüyor, öldürmüyoruz.

Dahası Türkiye''nin dört bir yanında Kürt meselesini belki bugüne kadar hiç olmadığı kadar özgürce konuşuyoruz. Nihayet demokratik bir çözümün geliştirilmesi için, farklı kesimlerin bilgi, düşünce, kaygı ve önerilerini paylaşabilecekleri ortama kavuşuyoruz. Evet, acılı sesler de var, öfkeli sesler de; sesi cılız çıkanlar, şefkatle, sabırla anlatanlar olduğu gibi, söz kesip bağırıp çağıranlar da var.. Kakofoniyse kulağınıza çalınan, bu daha yeni yeni konuşmaya başladığımızdan ve henüz birbirimizi dinlemiyor oluşumuzdan.

Biraz çabayla, biraz zamanla birbirimizi duyup anlamamız, böylelikle diyalog kurmamız, müzakere etmemiz ve yeni ortak bir gelecek tahayyülünde buluşup inşasına geçmemiz de mümkün. Silahların gölgesinde yıllardır yapamadığımız bu; bunu yapabilmemizin olmazsa olmaz koşulu da, içinde bulunduğumuz şiddetsizlik ortamının devam etmesi.

Ferhat Kentel, Nisan başında, aralarında benim de bulunduğum farklı meslek gruplarından, farklı dünya görüşlerinden, farklı kimliklerden, farklı aidiyetlerden çok sayıda insanla birlikte yukarıdaki çağrısını yineledi. Hep beraber Çözüme Evet adlı bir koalisyonun parçası olduk. Bizi bir arada tutan ortak payda ''cozumeevet.org'' adlı internet sitesindeki çağrı metninde mevcut ama tek cümle ile özetlemek gerekirse şudur: ''Herkesin ve tüm kimliklerin ortak geleceğinin eşitlik içinde inşası açısından bu can alıcı meselenin çözümüne katkı sağlamak insanlık borcumuz.''

Bu yazıyla sizi de aramıza katılmaya davet etmek istiyorum. 26 Mayıs Pazar günü, İstanbul''da Saraçhane''den Beyazıt Meydanı''na gelin hep birlikte yürüyelim. Dinlemek, anlatmak, duyup, konuşmak için ihtiyaç duyduğumuz şiddetsizlik ortamını korumak üzere yapalım bunu. Birlikteliğimiz gücümüz, o yürüyüşte paylaşacağımız dayanışma duygusu çıktığımız yolda nefesimiz olsun.

Bir gün değil ama, 26 Mayıs''ta, bir milyon insan sokaklara çıkıp ''barış'' için yürüsek... Ivır zıvır, ama mama demeden, şu haklıydı bu haklıydı demeden; sadece ''barış'' için… Var mısınız?

twitter.com/isinelicin

11 yıl önce
Barışa çağrı
Azrail olsan da can alamazsın!
Seni kurnaz tilki!...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı