|
Özrün önemi

Başbakan Erdoğan"ın Davos"taki "one minute" çıkışından bu yana Türkiye İsrail"e şu mesajı veriyor: "Bu coğrafyada bana rağmen bildiğini okuyamazsın; beni eşit bir muhatap saymadan, kaygı ve hassasiyetlerimi dikkate almadan eskisi gibi at koşturamazsın".

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu"nun, ABD Başkanı Barack Obama"nın huzurunda Başbakan Erdoğan"a telefon açıp Mavi Marmara saldırısıyla ilgili özür dilemesi, işte bu "dik duruş"un sonucu ve mesajın kabulüdür. Üstelik sadece İsrail"in değil, ABD"nin de bu duruşu kabul ettiğinin tescilidir. Çünkü kanımca, zaman zaman kendi bölgesel hesapları veya kendi acil çıkarlarıyla çelişebilecek sonuçları göze almasını gerektirdiğinden, ABD için böyle iddialı bir bölgesel liderlik konumunu Türkiye"ye teslim etmek kolay olmadı (Çelişen politikalara; Türkiye"nin İran"ın nükleer programıyla ilgili tecrit politikalarına alternatif arayışı, yahut Hamas"la kurduğu yakınlık örnekler olabilir).

Bölgede Arap isyanlarıyla tetiklenen altüst oluş süreci ve buna bağlı yeni denge arayışları açısından da bakınca, özrün bu bahsettiğim bağlamdaki önemi daha iyi anlaşılabilir. Ama elbette İsrail bundan sonra böyle bir Türkiye kabulüne uygun tutum alır mı almaz mı; yahut alır gibi görünür de içten içe başka hesaplar peşinde mi koşar; başka gelişmeler her iki tarafı farklı pozisyonlara mı zorlar; şu an için bilmek zor.

Buna karşılık Türkiye"nin de başından beri İsrail"e "diklenmediğini" de görmemiz gerekiyor. Kastım şu; Türkiye, talepleri konusunda bastırırken, diplomatik alanda manevra yapmasına olanak tanıyan bir esneklikle hareket etti. Diyalog kapısını hiçbir zaman tümüyle kapatmadı. Başlangıçta Gazze"ye yönelik ablukanın kalkması olarak dile getirdiği talebi, ambargonun hafiflemesi olarak değiştirmesi, bu bakımdan müzakereci, "barışçı" bir tutumun sonucu olmalı: "Çözüm, istisnasız herkesin tutum değiştirmesini gerektirir. Barış inşa sürecinde taraflardan hiçbiri bütün istediklerini elde edemez."* Türkiye"nin Gazze ablukasının kaldırılması hedefinden vazgeçtiğini sanmıyorum; bunun somut koşullarının oluşturulması içinse eskisine nazaran daha fazla imkan edinmiş görünüyor.

Peki bu özürle birlikte Başkan Obama"nın İsrail"de verdiği mesajları nasıl yorumlamak gerekir?

Obama, ABD ile İsrail arasındaki sarsılmaz ittifakı bir kez daha teyit ederken, ülkesinin bölge çıkarları açısından İsrail"in bir çıpa, fırtınalı sularda güvenli bir liman olduğunu vurguluyordu: "İsrail"in yanında durmak en temel güvenlik çıkarımızdır. İki ülkeyi güçlü ve müreffeh, dünyayı da güvenli kılan, bu ebedi ittifaktır".

Obama bu ziyarette İsrail devletinin "Yahudi" karakterini de en üst düzeyden onaylamış oldu. Yani İsrail"in Arap nüfusuna ayrımcılık içeren ve hatta onları tehcir etmeye dönük politikalarına göz yumulmaya devam edilecek gibi görünüyor. Gerçi bu durum yeni değil. Yeni olan Obama"nın İsrail"in varolma hakkını "Holocoust"tan önce de varolan (siyonizmle uyumlu) bir vizyon ve Yahudiler"in o topraklardaki tarihî varlığıyla ilişkilendirmiş olmasıydı. Çünkü ABD Başkanı, İslâm dünyasına seslendiği 2009 Kahire konuşmasında "İsrail"in varolma hakkını sadece Yahudi Soykırımı"na dayandırdığı" gerekçesiyle eleştirilmişti. Bu ziyarette Obama önce Yahudi ve Hıristiyan tarihi açısından önemli Ölü Deniz yazıtlarını inceledi, ardından modern Siyonizm"in babası olarak anılan Theodor Herzl ile 1995"te suikastle ölen Başbakan İzak Rabin"in mezarlarına Martin Luther King"in anıtından getirilen taşlar koydu. Son olarak da Soykırım Müzesi"nde beklenen açıklamasını yaptı: "Burada, sizin tarihî topraklarınızda, tüm dünyanın duyması için söyleyelim. İsrail devleti Holocaust yüzünden varolmadı. Ancak İsrail"in güçlü bir Yahudi devleti olarak varlığını sürdürmesi sayesinde böyle bir soykırım bir daha asla yaşanmayacak".

Obama"nın, yukarıda öne çıkardığım sözleriyle, bölgede taşlar yerinden oynarken kendini belki de hiç olmadığı kadar yalnız hisseden İsrail"i rahatlatmak dışında, müttefiklerine de mesaj gönderdiği kanısındayım. Şöyle ki: Evet, burada yeni bir düzen kuruluyor, evet bu yeni düzenin kurulmasında bölgedeki aktörlerler olarak sizler belirleyici olacaksınız ama İsrail"i dışlamadan, Yahudi karakterini kabullenerek.

Son olarak Obama"nın İsraillilere kendilerini Filistinlilerin yerine koymaları için yaptığı çağrıyı, iyi düşünülmüş, etkileyici bir jest bulmakla birlikte, samimi bulmadığımı söylemeliyim. Obama İsraillileri bir an önce barış masasına oturmaya davet etti etmesine ama barışın önündeki en büyük engellerden Yahudi yerleşimleri sorununun Filistinlilerin hayatını nasıl daralttığını anlamamış görünüyordu. Ramallah"ta , süregiden yerleşim inşaatlarını "yapıcı" bulmadığını söylemekle yetindi. Oysa geçmişte en azından "durdurulması" talep edilirdi.

Türkiye"nin, üstelik artık Kürt meselesinde tarihî bir adımı atmış olarak, İsrail"le yeniden tesis edeceği ilişkileri Gazze ve Batı Şeria"da bu ve 65 yıldır anlaşılmayan diğer tüm sorunların anlaşılmasına katkı için kullanacağını umuyorum.

*Kuzey İrlanda"daki barış sürecinin emektarlarından eski milletvekili Prof. Monica Williams"ın bu sözlerini bu köşedeki ilk yazımda, Kürt meselesiyle ilgili olarak kullanmıştım. 6 ay sonra tarihi bir eşiği aşmış olmanın güveniyle bambaşka bir alana taşıyor olmak sevindirici.

11 yıl önce
Özrün önemi
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle