|
Alevilerin sırtındaki yük

Promosyoncu abimiz Levent Gültekin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Alevilerle ilgili olarak yapılacak düzenlemeleri kamuoyu ile paylaşmasının ardından kendince çok kritik bulduğu bir soru sormuş: “Gezi’de niçin sadece Alevi gençler öldü?”

Doğrusu bu ya, soruyu acayip beğendim. Bendeki cevabı şu sorunun: “Düzeni değiştirmek için kendi pembiş mabatlarına güvenemeyen beyaz madrabazlar Mis Sokak’ta, Firuzağa’da, Cihangir’de kahve içerek Gezi olaylarına katıldıklarından ve o esnada yasadışı örgütlerin tarlasına döndürülmüş Alevi gençler polisle çatıştığından olabilir mi?”

İnancım şudur ve hiç değişmeyecektir: Beyaz madrabazlar hiçbir zaman Alevilerin dostu olmadı, olmayacaklar da. Onları “kullanışlı bir aparat” olarak görmeye devam edecekler. Aleviler, bu zinciri kırmaksızın rahatlayamayacaklar.

Bu, burada bir dursun.

Geçenlerde yakın dönem Konya tarihini çok iyi bilen kadim bir dostumla konuşmuştuk. Cumhuriyetin ikinci valisi İsmail İzzet’ten beşinci valisi Mehmet Nazif Ergin’e değin, yani 1925-1939 yılları arasında Konya’da Alevi dedelerinin ve Bektaşi babalarının başına gelmedik iş de kalmamış yapılmadık zulüm de. Devlet gücüyle ve devlet eliyle “Alevisiz hava sahası” oluşturulmuş adeta şehirde. Konya’da bu böyleyken Eskişehir’de, Denizli’de, Kars’ta, Diyarbakır’da durum farklı mı? Elbette hayır.

Ilgın doğumlu olan Livaneli Zülfü’ye sorsak anlatır mı bize bunları? Elbette anlatmaz. Çünkü varsa yoksa “yaşasın Kamalizm!”

Esasen yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti derhal üç sosyolojik sınıfı “öteki” ilan etmiş. Bu sınıflardan ilki gelenekli dindarlar, ikincisi Alevi-Bektaşi ocakları ve üçüncüsü de Kürtler.

Dolayısıyla bu parantez tam tamına 100 yıllık bir parantezdir.

Yine geçenlerde önemli bir siyasetçi ile bir telefon görüşmem oldu. Onun Alevi açılımı ile ilgili okumasına büyük oranda katılıyorum. Şöyle dedi: “20 yıldır devletle halk arasındaki makası kapatmanın mücadelesini verdik. Vesayetle çarpıştık. Şimdi sıra toplumsal akslara baskı yapan sorunları sağlıklı bir süreçle ortadan kaldırmaya geldi.”

Bunlar da burada bir dursunlar.

Hep söyledim, yine söyleyeceğim. Alevilerin kendilerini nasıl tanımladıkları da, neye inandıkları da, ibadetlerini nasıl ve ne şekilde yaptıkları da benim için sadece bir “entelektüel merak” konusudur, bir gram fazlası değil. Alevilik ile ilgili olarak beni alakadar eden tek husus Alevilerin de Sünni Müslümanların devletin imkânlarından yararlanmalarına benzer şekilde eşit haklara kavuşmalarıdır.

Vatandaşlık hak ve sorumlulukları bakımından da eşitlik, devletteki temsil bakımından da eşitlik, devletin avantajla-rından yararlanma bakımından da eşitlik.

Bu bakımdan bazı Alevi derneklerinin verdikleri “Muaviye’nin pilavı yağlıdır, buyurun pilava” falan gibi olağanüstü saçma tepkileri de, Alevileri ötekileştirmek için fırsat kollayan bazı isimlerin tepkilerini de, Alevi gençleri lanet amaçlarına payanda etmekten usanmayan terör örgütlerine de boş verin derim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları yerli yerindedir ve parantezin kapanması için atılan sağlam adımlardır.

Bu adımların yeterli olup olmadığı ayrıca ve sakince konuşulabilir. Devlet yeni adımlar atacaktır zaten ve atmalıdır da. Ama Alevileri sıkıştıkları dar paranteze mahkûm ederek kendi iktidarlarını sürdürmek isteyen politik odakların ve terör örgütlerinin Alevilere iyilik değil kötülük ettiğini bir ön kabul, bir gerçeklik olarak ele almak şarttır bu sürecin selameti açısından.

Kültür Bakanlığı nezdinde bir genel müdürlük kurulması da, cemevlerinin imar, bakım, onarım, aydınlatma ve su giderlerinin böylece halledilmesi de, isteyen Alevi dedelerine kadro verilecek olması da olumlu adımlardır. Bu olumlu adımların başka olumlu adımlarla desteklenmesini sağlamak yahut bu adımları bile akamete uğratmaksa Alevilerin sırtındadır. Sırtlarındaki ağır politik baskıyı atıp sırtlarına bu yükü almak her bakımdan doğru bir hareket olacaktır bana sorarsanız.

Denebilir ki “dini bir yapının Kültür Bakanlığı nezdinde temsili sorunludur.” Büyük oranda katılırım bu tespite. Fakat bence bu iş Kültür Bakanlığı bünyesinden hızlı sıyrılabilir ve Aleviler, kendilerini devlet nezdinde temsil edecekleri müstakil bir yapıya kavuşabilirler. Burada “eldeki kuş, daldaki kuş” hesabı yapılmalıdır. Çünkü parantez 100 yıllıktır.

Sözün sonu: Aleviler de tıpkı Sünniler gibi bu ülkenin birinci sınıf ve eşit haklara sahip vatandaşlarıdır. Gönlümden geçen asıl ve kalıcı çözüm, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devlet imkânlarıyla Sünniler için yaptığı her ne varsa benzer şekilde Aleviler için de bunları öylece yapacak bir teşkilatın kurulmasıdır. Bunun yolu açılmıştır, gözü olana gün ışımıştır. Bu fırsatın kaçırılması Aleviler için de Sünniler için de kötü, çok kötü olur. Benden söylemesi.

#Levent Gültekin
#Alevi
#Muaviye
2 yıl önce
Alevilerin sırtındaki yük
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle