|
Psikoloji ve din

Deprem dolayısıyla ülkemize özgü ikilemler daha bir belirgin hale geldi. Devlet - millet, resmi - sivil ikilemi, işin medyaya en çok yansıyan yanı. Odalar Birliği Başkanı da erkek adammış doğrusu. Kendi kariyerine yatırım yapmak için oturduğu yerde oturup etliye sütlüye karışmasa olmaz mı ? Öyle yapmıyor. Düşündüklerini açıklama özgürlüğünü kullanıyor. Diyor ki "devlet yardımlarımıza el koyuyor". Demek ki bütün gönüllü kuruluşlar gibi onlar da yardımlarını bizzat yapmak istiyorlar. İşi bürokrasinin karanlık dehlizlerine bırakmak istemiyorlar.

Fakat ben burada psikoloji ve din ikileminden, daha doğrusu psikolojinin hükümet politikalarına alet edilmesinden bahsedeceğim. İstanbul ve Marmara Üniversitesindeki ikna odalarında olduğu gibi, "vatandaşı" deprem konusunda ikna etmeye çalışıyorlar. Gelip dayandıkları slogan : Depremle birlikte yaşamaya alışmalıyız. Sanırsınız ki vatandaş, "depremle birlikte yaşayamayız, burası ikimize dar geliyor" diyor. Türk insanının kendi birikimine dayanarak ulaştığı sezgilerin yanında bu gibi terapi taslakları ne kadar anlamsız kalıyor.

Psikoloji, toplumun birikimini, dayandığı kültür ve inanç temellerini dikkate almadığı zaman topluma yabancı kalıyor. Genellikle Batı ülkelerinde ve onların kültürleri çerçevesinde yapılan deneyler, terapiler, bulgular kullanılıyor. İnsanlığın ortak tecrübeleri kuşkusuz önemli ama bizdeki bilimsel çalışmaların yerli boyutu ne yazık ki eksik kalıyor. Bu nedenle resmi makamlar nasıl yardım faaliyetlerinde yetersiz ve geç kaldıysa, psikolojik danışmanlık konusunda da benzer bir tavır sergileyerek deprem şokunu yaşayanları, halkın ruh halini pek umursamayan psikologlara havale ediyor.

Oysa halk daha ilk andan itibaren kendi milli kültüründen kaynaklanan direniş mekanizmalarını harekete geçirmiştir. Namazlar biraz daha dikkatli kılınmaya başlanmış, yakınlarını kaybedenler Kur''an''a sarılmış, dualarını ağızlarından eksik etmemiştir. Özellikle artçı şokların devam ettiği günlerde ister istemez Allah''ın gücünü iliklerine kadar hissetmiştir.

Deprem bilimsel bir olay mıdır yoksa dini bir olay mı ? İnsanın ve evrenin tabiatı açısından çok anlamsız bir soru. Bazı bilim adamları, fay hatlarından, kırıklardan çıkıklardan bahsedince, bütün bunları yapanın unutulabileceğini zannediyor. Oysa fay hatlarını incelemeyi zaten o hatları yaratan emrediyor. Bilmeyi emrediyor. Dünyayı araştırmayı, olacakları tahmin edip ona göre tedbir almayı emrediyor. Ne yazık ki ağaçlardan ormanı görmek istemeyenler, birtakım rakamlar bulunca onları öylece bir düzen içinde yaratanın arka planda kalacağını vehmediyor.

Depremle birlikte yaşamaya alışan insanlar, bütün tedbirleri aldıktan sonra Allah''a güvenip ona dayanamazlar mı ? İnsanların manevi güçlerini artıran, direniş gücü veren "Tanrı inancı" ve ibadetlerin gücünden psikoloji neden faydalanmasın ? Din ve psikoloji neden karşı karşıya gelsin ? Psikolojiyi biraz millileştirince bilimden neden uzaklaşsın ?

Bunlar aklıma nereden geldi ? Medya tarafından, deprem bölgesinde halka birtakım "irticai" broşürler dağıtıldığı iddia edildi. Bu broşürlere bakarsanız, piyasada satılan kitaplardan, ayetlerden, hadislerden konuyla ilgili alıntılar bulacaksınız. Bunlara Türk milletinin manevi temelleri diyebilirsiniz. Tamamen kendi eliyle büyük bir titizlikle koruduğu ve bugünlere getirdiği temeller.

5.8''lik artçı şok sırasında telefonla konuşuyordum. Benden önce karşıdaki arkadaş farketti ve ilk söylediği şu oldu : Allahu Ekber ! Şehirleri yıkan deprem sırasında da insanların ilk imdadına yetişen "terapinin" dua olduğundan emin olabilirsiniz.

Vatandaşa ait olan değerler, kurumlar, davranış biçimleri kendine "meşru" bir alan bulmakta güçlük çekiyor. Bu da herkesin kabil ettiği gibi, hukuk sistemimizin sorunlu olduğunu gösteriyor. Sorun galiba, yasal olanı meşru kabul etmemekten kaynaklanıyor.


25 yıl önce
Psikoloji ve din
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle