|
Uzakdoğu"da rahat durmayan dev: Çin

Çin ve Tayvan, Çinli nüfusun yaşadığı iki ülke. Aralarında Türkiye ile Kıbrıs arasındakinin tam tersi bir ilişki var. Ağabey durumundaki Çin, Tayvan''ın yuvaya döneceği günü bekliyor. Kendine güveni arttıkça sabrı azalıyor. Tayvan ise bu haliyle Çin''le birleşme niyetinde değil. Çünkü komünist süreçten geçmedi ve doğrudan demokrasi ve liberal ekonomi çağına girdi. Özellikle Pazar ekonomisinde dünyanın en başarılı üretim ve ticaret merkezlerinden birisi. Hong Kong ve Singapur gibi.

1949''da Mao Çin''de Komünizmi ilan etmişti. Fakat ABD''nin komünist Çin''i diplomatik olarak tanıması 1979''a, Jimmy Carter''a kadar bekledi. Bu zaman zarfında ABD dış politikası gerçek Çin hükümeti olarak Tayvan''ı tanıma yönündeydi. Hatta bir gün gelip Tayvan''ın anavatana ağır basacağı farz ediliyordu. 1979''dan itibaren işler değişti. Asıl hükümet, Baijing (Çin)''deydi ve Tayvan bir çeşit isyancıydı. Fakat Batı''nın garantörlüğü altında bir isyancı. Çünkü diktatörlüğe karşı çıkıp demokratik/liberal sistem kurmuştu. Artık Çin''de iki başlılık söz konusuydu: her ikisi, gerçek meşru hükümet olduğunu iddia ediyordu. Fakat Çin, BM''in beş patronundan birisiydi.

Geçen yıl gerçekleşen Çin ziyaretinde Clinton aradaki sıcak havanın etkisiyle Tayvan sorununu karıştırdı: "Bizim Tayvan politikamız, şudur ki, Tayvan''ın bağımsızlığını veya iki Çin düşüncesini desteklemiyoruz" dedi. Başkan''ın bu sözleri Kongre tarafından derhal reddedildi. Zaten Başkan''ın ifadeleri veya zirve bildirilerinin yasal bir gücü yoktu. Oysa ABD ile Tayvan arasında 1979''da imzalanan anlaşma bir yasaydı: Buna göre "ABD, Tayvan''ın geleceğiyle ilgili barışçı yollar dışındaki her türlü girişimi, Batı Pasifik bölgesi için tehdit olarak kabul edecektir."

Kısacası ABD''nin Tayvan''la yakın ilişki içinde olması yasal bir zorunluluk. Kaldı ki anlaşmanın yapıldığı 1979''da Tayvan sıradan bir Uzakdoğu polis devleti görünümündeydi. Şimdi özgür bir demokrasi ülkesi. Bu nedenle Amerikalılar Tayvan''ı korumanın boyunlarının borcu olduğunu düşünüyor. Ama tıpkı KKTC gibi, Tayvan, devlet olarak tanınmış değil. Otonomisiyle bekleme halinde. Batı bunu Çin''den vazgeçemediği için yaptı. Ama şimdi Tayvan''dan vazgeçme sorunuyla karşı karşıya.

Bütün bunlar nereden çıktı? Tayvan lideri Lee Teng-hui geçen hafta yaptığı bir açıklamada, Çin ilişkilerinin "devletler arası" ilişki statüsünde olması gerektiğini vurguladı. Bu da Çin tarafından bir bağımsızlığa yönelme olarak kabul edildi. Ve bu doğruydu. Fakat Mao''nun anavatanda iktidarı ele geçirmesi ve Chiang Kaishek''in Tayvan''a uçuşunun üzerinden geçen elli yıl boyunca zaten Çin ve Tayvan ayrıydı. Tayvan''ın nüfusu 22 milyon civarında. Çin''e göre devede kulak ama bu haliyle bile nüfusu Avustralya ve Yeni Zelanda''dan fazla. ABD kamuoyu Çin''de diktatörlük Tayvan''da özgürlük olduğunu görüyor.

Ne var ki Dünya''da değişen bir şeyler var. ABD tek süper güç rolüyle Ortadoğu ve Avrupa''da rahatlıkla askeri adımlar atabiliyor. NATO ilk defa olarak askeri bir operasyon yaptı. Batı blokunun bu müdahaleci tutumu karşısında Rusya ve Çin ortak rahatsızlık duyan ülkeler olarak birbirine yaklaştı. Doğal olarak onlar da kendilerine ait nüfuz bölgesi talebinde bulunuyor. Rusya, hala "arka bahçesinde" gördüğü Yugoslavya''ya müdahaleyi sindiremedi. Ekonomik bir palazlanma devri yaşayan Çin, Hong Kong sorununu çözdükten sonra sırayı Tayvan''a getirdi. Yugoslavya''da kara harekatına girişemeyen ABD, bir Çin müdahalesine cevap vermeyi göze alacak gibi görünmüyor. Buna karşılık Çin, dünya pazarlarını riske atmak istemeyecektir. Yine de askeri baskıyla sonuca gitmekten kendini alamayacaktır. Çünkü en büyük sermayesi, gücü.

Çin sistemi, Tayvan''dan vazgeçecek ve halkı için daha yararlı konulara yönelecek kadar esnek değil.

25 yıl önce
Uzakdoğu"da rahat durmayan dev: Çin
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu